not: adorable; "çok güzel", "tapılası" ya da "tapılacak olan" anlamına gelmekte. türkçeye çevirdiğimizde bizim için bu iki anlamın arasında dağlar kadar fark olsa da "tapılası" ifadesi tek kelimeli bir sıfat olduğundan bu bölüm boyunca bunu kullandım, iyi okumalar :*
----
Kageyama, fazla ılık bir sıcaklıkla uyandı. Sanki ısıtıcıları bir yaz gününde açık kalmış gibi hissediyordu. Hafif bir iniltiyle doğrulup biraz serinleyecekti ki bir ağırlık onu durdurdu.
"Huh?" dedi kendi kendine, yeniden doğrulmaya (ki yeniden başarısız oldu) çalışırken. Gözlerini kırpıştırıp üstündeki gizemli, ılık ağırlığa baktı.
Dağınık turunculuğu selamlarken şaşırmış şekilde bakıyordu. Ne...? Oh. Hinata. Yatağı paylaşmak zorunda kalmışlardı. Kageyama bunu şimdi hatırlıyordu. Ve kesinlikle annesi onları yerde, öyle bir pozisyonda dururken yakaladığı için kızarmıyordu şu an. Hayır, kesinlikle kızarmıyordu. Kageyama kızarmazdı, hayır.
"Hinata. Aptal! Kalk üstümden." Kageyama onu, yeniden üstünden atmayı denedi. "Tanrım, küçük bedenli biri için oldukça ağırsın."
Hinata mırıldanıp top gibi kıvrıldı. Kageyama şanslıydı ki onun bu hareketiyle beraber kollarını oynatması daha da kolaylaşmıştı ve bir dakika sonra yine rahatça nefes alabiliyordu. Bu sırada Hinata da yere yuvarlanmıştı. Kageyama, sırıtmasına engel olamadı o an. Bu sefer Hinata'yı yataktan kaldırması başarılı olmuştu.
"Haaah?!" Hinata, yüzü yerdeyken sızlanmadan hemen önce bağırmıştı. "Kageyamaaaa!"
"Seni itmeme gerek kalmadan önce nazikçe sormuştum." Bu bir yalandı fakat Hinata ile aralarının iyi olması, ona kaba davranmaması için bir sebepti, gerçekten öyleydi.
"Sanki öyle bir şey olabilirmiş gibi de!" diye bağırdı kısa boylu çocuk, ayaklarının üstünde Kageyama ile kavga etmeye hazır bir duruş sergilemek için doğrulurken. "Sen hiç nazik olmadın."
Kageyama saate bakmadan önce gözlerini devirdi. Gözleri büyüdü ve kafasını yeniden Hinata'ya çevirdi. "Kapa çeneni, seni aptal!" diye tısladı, saati gösterirken. "Annem ve babam bugün dinlenmek istiyor olabilirler."
Hinata saate bir bakış attıktan sonra kaşlarını çatıp kafasını salladı. "Üzgünüm." diye mırıldandı, yatakta düzgünce oturmak için hareketlenirken. Daha sonra esneyip Kageyama'ya döndü. "Neden erkencisin?"
"Saat sabahın altı buçuğu, o kadar da erken değil." diye cevapladı, o da kaşlarını çatarken.
"Pazar günü için erken." Hinata gerinip kendini, yüzünde tapılası bir gülümsemeyle yatağa bıraktı.
Tapılası? Ne? Ne düşündüm ben? Bu aptal tapılası falan değil!
"Hey.. Hinata?" diye dikkatlice sordu Kageyama.
Tüm bunlardan bıkmıştı artık. Hinata'nın etrafında oluşan tüm bu duygulardan bıkmıştı. Problemi her neyse, onu çözmeliydi. Bunun bir hoşlanma mı yoksa arkadaşlar arasında normal olan bir şey mi olup olmadığını öğrenmeliydi. Ayrıca genel olarak erkeklerden hoşlanıp hoşlanmadığını da bulması gerekiyordu.
Hah? Bekle bir dakika. Ne zaman Hinata'ya bir şeyler hissettiğimde karar kıldım?! O Hinata!
"Evet?" Bir gözünü, Kageyama'ya bakmak için açarken cevapladı.
"Yönelimim hakkında kafam karışık."
İkisi de gözlerini genişletmişti bu açık sözlülük karşısında, kelimeler ikisini de şoka uğratmıştı çünkü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
benim ⇢ kagehina [çeviri]
Fanfiction{tamamlandı} • Hinata hakkında en rahatsız edici şey hiç çenesini kapamıyor oluşuydu. Çoğu zaman, Kageyama diğer (rahatsız edici) şeylerle başa çıkabiliyordu ama ara sıra o düşük çenelinin söylediği sözler ve konuşmaları, Kageyama'ya bir tutkal gibi...