Turuncu, beyaz ve bir çeşit altın sarısı rengindeydi. Kageyama, neden bunu aldığını bilmiyordu ama vitrinde gördüğünde zihninde, Hinata'nın sevimsiz gülümsemesiyle elinde bu voleybol topunu tuttuğunu hayal etmişti. Eğer bunu alsaydı, heyecanla etrafta dolanıp Kageyama'ya bir öpücükle teşekkür ederdi. Sonra da Kageyama'ların evinin arka bahçesine gidip bir süre oynarlardı ya da belki Kageyama'nın yatağında kıvrılıp dışarısı soğuk olduğu için film izlerlerdi.
Kageyama, Hinata'ya sevgili olmayı teklif ederdi ve cevap olarak bir "Evet!" ya da kekelemeler, utanmalar ve başını sallayıp sırıtmalar arasında bir öpücük alırdı.
Belki de beraber uyuyakalırlardı ve sonra Kageyama, Hinata'yı evine bırakırdı. Birbirlerine "Görüşürüz" derlerdi, öpüşüp ayrılırlardı ve gülerken yürüyüp giderlerdi. Belki yeniden arkalarına dönüp bakarlar ve birbirlerinin görüş açılarından çıkana kadar gülerek el sallarlardı.
Bu hayal, sadece birkaç gün öncesine kadar erişilmesi çok kolay ve yakında gibi duruyordu. Son olaylarsa Kageyama'nın aklında bulunan romantik ve gerçekleşmesi mümkün olan ilüzyonları parçalayıp atmıştı. Dün 1. kızla yaşanan olaydan beri Hinata'yı görmemişti ama onun hakkında bir şeyler duyduğuna yemin edebilirdi. Onun, yanındaki kızla -adı Miko'ydu tabii- çıktığı hakkında söylentiler yayılmıştı okula. Hatta Kageyama'nın kendisine bile bunun doğru olup olmadığı sorulmuştu. Görünüşe göre insanlar, ikisi arasında olan şeyleri bilmiyorlardı, sanki hâlâ normal şekilde iletişim kuruyorlarmış gibi Kageyama'ya onun hakkında birçok soru yöneltiyorlardı.
Şükürler olsun ki hafta sonu gelmişti. Kageyama'nın düşünebildiği tek şey kendini yatağa atmasıydı. Köşede, Hinata'ya aldığı topu görünce kafasını duvara çevirdi ve gözlerini kapattı.
Biraz dalgındı bu ara. Arkadaşına ne olduğunu bulmak istiyordu, sanki tamamen ondan hoşlanmıyormuş gibi. Aynı zamanda içinde, sanki Hinata'nın kafasında, sözde ona mantıklı gelen şeyin ne olduğunu anlasa bile aralarındaki ilişkinin değişmeyeceğine dair bir his vardı. Arkadaş kalabilirlerdi.
Belki de Kageyama'ya acıdığı için onu öpmüştü.. Gerçi, sonradan Kageyama'yı öpmesi kendi isteğiydi ve aynı gece sarılıp uyumuşlardı.
Ya pişman olduysa?
Kageyama kendisini hasta hissettiğinden yatakta kıvrıldı, başına bir yastık koyup aklındaki düşünceleri engellemeye çalıştı. Kendi düşünceleriydi bunlar üstelik.
Birkaç saat sonra annesi tarafından uyandırılana kadar uyuyakaldığını fark etmemişti.
"Tobio. Tobio. Tatlım, kapıda bir arkadaşın seni bekliyor. Saat 10 gibi gel, tamam mı?" dedi annesi, yarı uyanık gence sesleniyordu.
Kadının sözlerinin aklında yer etmesi birkaç dakika sürmüştü ve ardından, hemen ayaklandı. Neredeyse uyguladığı güçle belini incitecekti.
Bir arkadaş! O olmalıydı... Başka kim onun evine gelirdi ki?
Kageyama ayaktayken saçlarını düzeltip düz olmalarını sağladı, gidip Hinata'yla görüşmeden önce de dudaklarını ıslattı.
Kalbi hızlanmıştı. Belki ona özür dilediğini söylemeye gelmişti. Belki de Kageyama'yı, o öpücüklere ve sarılmalara rağmen sevmediğini söylemeye gelmişti. Her şekilde, Hinata buradaydı ve ondan birkaç cevap alabilecekti.
Annesi Hinata'yı, kapıda kalmaması için içeri alırdı, bu yüzden merdivenlerden indikten hemen sonra onunla yüz yüze gelecekti.
Kageyama merdivenlerden inip kapıya döndü, "Açıklama yapmak için mi geldin?" tarzında bir şeyler söylemeyi planlıyordu ama kapıda duran kişinin kesinlikle Hinata olmadığını fark ettiğinde planladığı hiçbir şeyi söyleyemedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
benim ⇢ kagehina [çeviri]
Fanfiction{tamamlandı} • Hinata hakkında en rahatsız edici şey hiç çenesini kapamıyor oluşuydu. Çoğu zaman, Kageyama diğer (rahatsız edici) şeylerle başa çıkabiliyordu ama ara sıra o düşük çenelinin söylediği sözler ve konuşmaları, Kageyama'ya bir tutkal gibi...