Kageyama Sayuri'ye baktı. Koltuğuna yerleşmiş, Kageyama'nın nasıl tepki vereceğini izliyordu dikkatle. Ağzını açıp burada neler döndüğünü sormak üzereydi ki Sayuri'nin babasının da arabada olduğunu hatırladı.
Küçük bir gülümseme verdi Kageyama, Hinata'nın ayaklarını çekip otururken elini sıktı adamın. Sayuri'nin babası da gülümseyip arabayı çalıştırdı, Kageyama'nın içindeki gerilimi fark etmemişti.
Kageyama telefonunu alıp tartışacak olsalar da Hinata'nın burada ne yaptığını sormak için Sayuri'ye mesaj attı. Yine de kaba görünmek istemiyordu, bu yüzden Sayuri'nin babası ona soru sorarken telefonunu kenara bıraktı. Kızının yaptığı şeyden gurur duyuyordu tabii, ayrıca yapılan sporların da büyük bir fanıydı ve neredeyse tüm araba yolculuğu boyunca Kageyama ile voleybol hakkında konuşmuştu.
Hinata hâlâ uyuyordu. Kageyama bundan oldukça mutluydu. O düşük çeneli kendisini gördüğünde tepkisini saklayamazdı çünkü. Sayuri'nin babasının ikisinin arasında olanlardan dolayı endişelendiği zaman da sakinliğini koruması çok zor olurdu. Sonra yeniden, Sayuri onu burada olduğu konusunda uyarırdı. O aptal da bundan endişelenirdi gerçi.
Sayuri'nin amacının ne olduğunu ve onun Hinata'yla hangi sebeple konuşmaya başladığını anlayamadığı bu araba gezisi, hoş geçmişti. Muhabbetleri arkadaşçıllığını korumuş ve hiç garip bir hâl almamıştı. Güzel bir başlangıç uman Kageyama için bu gün, arkadaşlarıyla geçirdiği iyi bir gün olacaktı.
Yanındaki uyuyan bedene bir bakış atan Kageyama, gününün nasıl geçeceğini merak ediyordu. Her şekilde iyi bir gün olabilirdi. Bu, Hinata'nın nasıl tepki vereceğine bağlıydı.
Bir sürü şey olmuştu ama Kageyama, tüm bunları Hinata'yla tartışacak enerjiyi bulamıyordu kendinde. Hinata, bir nedenden dolayı onları terk etmişti. Bu bir gerçekti. Kageyama için bu, eğer eski arkadaşını ve daha da ileri şekilde gördüğü kişiyi geri kazanmasını sağlayacaksa aşabileceği bir gerçekti. Tüm bu karışıklık ve drama, o aptala olan hislerini değiştirmemişti.
Oraya ulaştıklarında Sayuri ve babası arabadan indi. Sayuri, Hinata'yı uyandırmak için arabanın etrafından dolanıyordu ki başka bir model tarafından kucaklanınca durdu. Nazikçe gülümseyip onunla sohbet etmeye başladı.
Gözlerini genişletti Kageyama, Sayuri yürüyüp giderken arkasından bakakaldı. Başından kaynar sular dökülürken babasına bir bakış attı. Hinata'yı uyandırabileceğini sanmıyordu. Ne kadar benzedikleri hakkında hiçbir fikri yoktu adamın. Ayrıca Kageyama'nın, (şu anki durumda) Hinata'nın en iyi arkadaşı olması gerekiyordu. Uyandırılırken ne kadar da rahatsız olmuş bir ifadeyle karşılaşacağını hayal edemiyordu.
Derin bir nefes aldı, gözlerini Hinata'nın üstünde gezdirdi. Ayağını oynattı ve yanındaki bedeni pencereye doğru doğrulttu, bir yanağı camdayken horluyordu turunculu. Saçları normalde olduğundan daha karışıktı ve ağzı biraz açılmış, köşesinden salya akıyordu.
Bu tatlı olmamalıydı, ama öyleydi. En azından Kageyama'ya göre öyleydi. Kızardığını hissediyordu ama bunu önemsemedi, sallayıp uyandırmak için Hinata'nın omzuna uzandı.
"Hey, aptal!"
Hinata homurdanıp kafasını olumsuzca salladıktan sonra camın yanında daha çok kıvrılmaya çalıştı.
Kageyama iç çekti. Tatlı olduğunu düşünmeyi bırak. Hiç tatlı değil. Saçmalayan, inatçı bir çocuğa benziyor. Tatlı. Değil.
Yeniden, onu daha güçlü bir şekilde salladı. Uyanması gerekiyordu.
"Hinata." dedi Kageyama sertçe.
"Ha?" diye mırıldandı Hinata, yavaş yavaş uyanıyormuş gibi doğruldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
benim ⇢ kagehina [çeviri]
Fanfiction{tamamlandı} • Hinata hakkında en rahatsız edici şey hiç çenesini kapamıyor oluşuydu. Çoğu zaman, Kageyama diğer (rahatsız edici) şeylerle başa çıkabiliyordu ama ara sıra o düşük çenelinin söylediği sözler ve konuşmaları, Kageyama'ya bir tutkal gibi...