Kageyama, maraton koşusu yapmışçasına.. ya da sadece bir kabus görmüşçesine hızlıca uyandı. Derin derin nefesler alıyor ve göğsünü tutuyordu. Biraz sakinleştikten sonra kaşlarını çattı ve elini alnına götürdü.
Ne tür bir rüyaydı bu? Buna tam olarak bir kabus diyemezdi.. Ama, Tanrım, o da neydi?!
Hinata'nın bulunduğu bir rüyayı, daha önce hiç görmemişti. Şimdiye dek, bu rüyada, Hinata çoğunlukla içindeydi. Tamamıyla içinde bulunuyordu.
Korkunç yanı ise... çok gerçekçi olmasıydı.
Kageyama, alnındaki eli yatağa düşerken yere, ardından da tavana uzun uzun baktı.
O rüya...
Bununla ne yapacağı hakkında hiçbir fikri yoktu. Kafa karıştırıcı ya da karmaşık değildi ama bu olay, Kageyama'nın kafasını sanki karmaşık bir olaymışçasına karıştırmıştı.
Fark edemeden önce Kageyama, gözleri kapalı bir şekilde rüya hakkında düşünmeye başladı.
Hinata dünkü antrenmandaki sözlerini tekrarladıktan sonra, her zamanki gibi birlikte eve gitmek yerine yakınlardaki bir parka gitmişler ve salıncaklara oturmuşlardı. Saatlerce yönelimleri hakkında konuşmuşlardı. Hinata sürekli bir şey bilmediğini söylemiş ve Kageyama da ona katılıp daha önca kimseyi sevmediğini dile getirmişti. Daha sonra Hinata, tüm enerjisiyle zıplamış, "Hadi erkekleri sevip sevmediğimizi öğrenelim, Kageyama!" demişti ve sonra... sonra sanki Kageyama'yı öpecekmiş gibi eğilmişti.
Rüya orada sona ermişti. Kageyama da nefes nefese uyanmıştı.
Bu doğruydu, Kageyama bunu fark etmişti. Rüyasındaki kendisi, daha önce kimseyi sevmediğini söylemişti ve bu doğruydu. Hayatındaki en önemli şey voleybol olduğundan bu tür şeylerle hiç ilgilenmemişti. Heteroseksüel olduğunu varsayıyordu ama bunu kendine kanıtlayamazdı.
-
[Ç.N.: yazmış bulunayım, heteroseksüel karşı cinsten hoşlanan demek. bi de üstteki rüyanın animesinin yapılması için milyar dolarlar basardım elimde olsa.]Öyle sanıyordu, imkansız değildi. Ayrıca, bunu nasıl öğrenebilirdi ki? Çünkü insanın kendini bilmemesi büyük bir şeydi.
Hinata'nın onu öpeceğini hayal etmek Kageyama'yı bir anlığına değiştirmişti.
Bu da ne? Kendi takım arkadaşını öpmesi, gerçekten de erkeklerden hoşlanıp hoşlanmadığını öğrenmesi için doğru olan yol muydu?
Hayır. Bu kötü bir fikirdi. Ayrıca, Hinata'yı öperse ve bundan hoşlanmazsa bu, erkekleri sevmediği anlamına gelmezdi. Bu sadece Hinata'yı o şekilde sevmediği anlamına gelirdi -ki bundan emindi- öpücük olmadan da, bu bir gerçekti. Hinata sinir bozucu bir bücürdü, eğer bu konuda şansı olsaydı maçlarda fena şekilde yenilebilirdi. (Ayrıca aynı takımda olmamaları ve hızlı hücumlarını yapamamaları düşüncesi, garip bir şekilde üzücü gelmişti).
Alarmı çalmaya başladığında, korkularından kaçıyormuşçasına düşüncelerinden sıyrıldı Kageyama. Bu kadar zamanın geçtiğini fark edememişti. Yapacaklarını düşünmesine gerek yoktu, yatağından kalktı ve o gün için hazırlanmaya başladı. Erkekleri sevmesi ile ilgili olan düşüncelerini şimdilik bir kenara bıraktı.
Tabii ki, spor salonuna girip de Hinata'yı 2. kız ile konuşurken gördüğünde bu düşünceleri yeniden hatırladı. O, 1. kızdan çok daha az rahatsız ediciydi, hatta Kageyama onun öyle sinir bozucu bir kızla takılmasına üzülmüştü ama yine de... Neden Hinata'yla konuşmak zorundaydı ki? O da aynı şekilde, Hinata'yı cesaretlendirmek için kenardan bağıracak ve Kageyama'nın Hinata'ya karşı olan övgü şansını elinden alacak mıydı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
benim ⇢ kagehina [çeviri]
Fanfiction{tamamlandı} • Hinata hakkında en rahatsız edici şey hiç çenesini kapamıyor oluşuydu. Çoğu zaman, Kageyama diğer (rahatsız edici) şeylerle başa çıkabiliyordu ama ara sıra o düşük çenelinin söylediği sözler ve konuşmaları, Kageyama'ya bir tutkal gibi...