Frank Sinatra - Strangers in The Night
(şarkı bölümde geçecektir)
Fakültemden çıkmış, derin bir nefes almıştım. Akşamüstü olmuştu, turuncu ışıkların hakimiyeti altındaki sema, koşuşturan öğrenciler ve duyulmak için çırpınan kuş sesleri. Bahar güzeldi, en sevdiğim mevsimdi.Sehun'un çoktan gittiğini bildiğimden insanların arasından ilerlemeye başladım. Uzamış tutamlarımı her zaman yaptığım gibi düşük bir şekilde toplamıştım, siyah giyindiğim için sıcak havanın nasibini oldukça alıyordum, terlemeye başlamıştım lakin eve uğrayamazdım, Bay Kim beni bekliyordu. Sıcak havayı düşünmemeye çalışarak yürümeye devam ettim.
İlerledikçe heyecanım artıyordu, bana verdiği sözü tutmuş muydu, kendini bir nebze de olsa iyileştirebilmiş miydi, merak ediyordum. Bay Kim, çok güzel bir adamdı, kendine bir kez aynadan bakmadığına, çökmüş çehresini toparlamaya çalışmadığına adım kadar emindim lakin yazıktı, kendini hırpaladığını son gecemizde anlamıştım, çok yazıktı bu adama.
Son gecemizde, onunla arkadaş olmayı reddedecektim ki bu, tahmini zor bir durum değildi zira yeni insanları hayatıma almayı sevmezdim, alışsam dahi sevmezdim. Beni üç haftadır tanıyan Bay Kim, anlamıştı bunu, göz kırılamalarına an ve an şahit olmuştum, hüznünü düşen kirpiklerinde hissetmiştim fakat asıl meselem bu değildi. Bana sarıldığı an, geri çekildiğinde loş ışıkta olsak dahi kulak arkasında çizik izleri fark etmiştim. O an anlamıştım kendine zarar verme eğilimi gösterdiğini, birtakım krizlere girdiğini. Kalbim kırılmıştı, nefessiz kalmıştım, çok ağır şeyler yaşadığına emin olmuş ve kendimi onun yanında bulmak istemiştim. Yaralarını saramazdım, kimsenin buna gücü yetmezdi lakin dediği gibi kafasını benimle dağıtabiliyorsa, psikoloji okuyan ben için bu, kayıtsız kalabileceğim bir durum değildi. Onun dışında, Bay Kim sevilmeyecek bir adam değildi, naif bir kalbe sahipti.
Hastaneyi görmeye başlamıştım. Ona geleceğim saati söylememiştim çünkü ben de kaç gibi geleceğimi o an düşünememiştim fakat ilerlediğimde, hastanenin hemen girişindeki kafenin önünde, banklarda oturan Bay Kim'i göreceğimi de hiç düşünmemiştim.
Bir başına oturmuş, elinde kahvesi, ağaç dallarında şakıyan kuşları seyrediyordu. Akşam güneşi saçlarına vuruyordu, her daim gece gördüğüm adamın kestane tonu dalgalı saçlara sahip olduğunu yeni fark etmiş, güzelliğiyle büyülenmiştim. Yırtık kabanı eksikti sadece, ona dair anılarımda yer edinen kabanı yerine üzerinde beyaz doktor önlüğü hakimdi, sabırsızca etrafına bakınıyor, parmakları ritim tutuyordu.
Yanına yaklaştım, geldiğimi fark etti, gözlerimiz kesişti, kesiştiği an yüzünde çiçekler açmaya başladı. Gülümsedi, gözleri dolu dolu, sevgi dolu bakıyordu. O an anlamıştım ki, Bay Kim'in geleceğime dair ümitlerinin söneceği an çıkmıştım karşısına, şaşırtmıştım, mutlu etmiştim onu. Ayaklandı, sarılmaya yeltendi lakin geri çekildim, mesajı anladı, beni izlemeye başladı.
Sözünü tutmuştu, göz altlarındaki morluklar azalmıştı, yanaklarına renk gelmişti, çatlak olan dudakları pürüzsüzleşmişti, bu iki hafta içinde kendine bakmıştı Bay Kim, inanamamıştım, ilk defa başıma geliyordu birinin sözlerime kulak verdiği, benimle bu denli arkadaş olmak istediği, yutkunamamıştım.
"Gelmeyeceğini düşünmüştüm."
Gözleri yeri bulurken gülümsedim. Az önce kalktığı banka oturdum, yorulmuştum, o da benimle birlikte oturmuştu, bir şeyler bekliyor gibiydi, beklediği soruyu sordum.
"Şarkının adı, Bay Kim."
Gülümsedi, kare gülüşü gözlerini kapatmıştı, arkasına yaslanırken tekrar bakışlarını şakıyan kuşlara çıkardı. Bakışlarımı yüzünden çekmiyordum, bu adam gerçekten de güzelleşmişti.