18.

796 122 64
                                    


Ay'ın sönük ışığı hafif açık penceremden salona, ardından Taehyung'un bal rengi saçlarına vuruyordu. Uyanmamıştı, saat geceyi üç etmiştik lakin o uyanmamış, kucağımdaki rahatsız konumuna rağmen küçük burnunu boynumdan asla çekmemişti, bense gözlerimi dahi kapatmamış, tozlu raflara sakladığım geçmişimin anısıyla baş başa kalmıştım, arada bir sessizce ağlamış, Taehyung'un saçlarından gelen hindistan cevizi kokusuyla mest olmuş, küçük öpücükler bırakmış, her zaman yaptığım gibi düşünmeye başlamıştım.

Bir psikoloğa gittiğinizde küçüklüğünüze inmek ister, çocukluğunuzu sorarlardı, bunu neden yaptıklarını hiçbir zaman sorgulayamamıştım çünkü geçmişim apaçık ortada, kalp kırıklığım şu yaşımda dahi aynıydı.

Sevgilerin en büyüğünü görmüş insanların yüzleri gülmezdi, hep daha fazlasını, daha ne kadar fazlası olabilecekse o kadarını isterlerdi zira alışırlardı, ilgiye alakaya, saç okşamalarına, düştüğünde annesinin küçük çantasından çıkardığı yara bandını yapıştırmasına, öpüp koklamalara, alışırlardı da görmemiş gibi daha çok isterler, kendilerini yiyip bitirirlerdi bu insanlar. Sevgisiz insanlar ise beklerlerdi, iki küçük sevgi kırıntısını beklerlerdi de bulamazlardı, bulamadıkları şeyin varlığına inanmazlardı, ardından kapatırlardı kendilerini, kimseden sevgi beklemedikleri gibi kimseye sevgi de veremezdi bu insanlar çünkü bilmezlerdi, dünya üzerindeki en güzel duygunun nasıl bir şey olduğunu bilmezlerdi.

Düşüncelerime daldığım vakit elimin altına koyduğum telefon titreşti, gecenin bir vakti ne olabilir diye düşünerekten elime aldım, eski bir dost mesaj atmıştı.

Seokjin
Memlekete geldiğini ve uyanık olduğunu biliyorum
Her zamanki yere oturdum, çabuk gel deli doktoru

Gülümseyerek mesajı kapattım. Seokjin benim memleketimdeki tek arkadaşımdı, Sehun kadar yakın değildik, hatta pek yakın olduğum söylenemezdi fakat komşum olduğundan yaşadığım şeylere yakınen tanıklık etmişti, gidişimle aramız açılsa dahi memlekete geldiğimde bunca yılın hatrına buluşur, konuşur, o bana deli doktoru diyerek bölümümle dalga geçer, ben de çulsuz adam diyerek karşılık verirdim. Üniversiteyi babasının mirası olan kafeyi işletmek için bırakmıştı, memnun olduğundan sesimi çıkarmıyor, çulsuz diyerek karşılık veriyordum söylemlerine.

Taehyung'un kalçasından tutmuş, uyandırmaktan korkarak ayaklanmış, küçük adımlarla odama çıkıp hazırladığımız yatağıma yatırmıştım, o kadar huzurlu ve güzel uyuyordu ki Ay ışığının vurduğu pürüzsüz yüzünü saatlerce oturup izlemek istedim lakin yapamadım, üzerini güzelce örttüm, önüne gelen saçları kulak arkasına sıkıştırdım, yanağına tüy gibi hafif bir öpücük kondurdum, ardından ceketimi giyerek dışarıya çıktım. Hava saatin getirisiyle soğuk olsa dahi üşütmüyordu, incecik giyinmeme bünyem alışmış olacak artık üşütmüyor, bu saatlerde hava ile girdiğimiz savaşı ben kazanıyordum.

Yollarını ezbere bildiğim inşaatı durdurulmuş izbe eve doğru yürürken Seokjin ile burayı ilk keşfedişimiz düştü aklıma, oyunlar oynadığımız bir zaman inşaatı başlamış fakat birtakım maddi sorunlar nedeniyle arsa sahibi ile anlaşılamamış, ardından bilmediğimiz bir olay sonucu burada bir daha ne iş makinesini, ne de arsa sahibini görmüştük.

Ellerimi ceplerine sokmuş, kırık mermere oturan arkası dönük Seokjin'i görmemle yanına ilerlemiş, oturmam için boş bıraktığı alana oturarak izlediği yere çevirmiştim bakışlarımı, küçükken oynadığımız park alanı tüm sessizliğiyle bir başınaydı.

"Şu salıncaktan düşüp de ayağını burktuğunu hatırlıyor musun? Yüreğimi ağızıma getirmiştin be deli doktoru."

Kıkırdadım, kıkırdayışımla bakışlarını bana çevirdi, yüzü her zamanki gibi güzel, her zamanki gibi geçen senelerin bıraktığı izlerden noksandı. Hayret ettim, bir insanın kazayaklarının dahi kırışmamasına, sakallarının çıkış noktalarının gözükmemesine fakat sesimi çıkarmadım, gülümsedi, ardından kollarını özlemle boynuma sardı, yarım yamalak karşılık verdim.

3:00 Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin