19.

730 126 26
                                    

Kokusu, elleri, parmakları, kestane saçları, lale dudakları, yay kirpikleri.. O kadar güzeldi ki, saçlarını okşarken çıkardığı mırıltılardan, sabah uyandığında göz kenarlarında oluşan çapaklara kadar gördüğüm en nadide eserdi benim gönül bahçem, ay parçam, aşkından deryalara düştüğüm sevgilim.

Ne kadar zamandır ağlıyorum, ne kadar zamandır Taehyung'un kokusunu soluyorum bilmiyordum lakin bildiğim tek bir şey vardı ki hayatım boyunca hiçbir zaman böyle sevilmediğimdi. Sevgi kelimesinin basit olmadığını, senelerdir okuduğum bölüm sayesinde öğrenmiştim elbet fakat şahsi olarak yaşamak, bambaşkaydı. Bir kişiyi sorgusuz sualsiz, tüm kalbinle, tırnağını kesmesinden dahi korkacak kadar sevmek bambaşkaydı ki hayallerime dahi girmezdi bu düşler, bilemezdim yaşantıma dahil olacaklarını.

Başını kaldırdı, boyun girintim üşüdü de ses etmedim, ellerimi tuttu, gözlerime uslu uslu bakarken ayaklandı, ben de ardından ayaklanırken sessizce mutfağa girdik. Ay çöreklerini anında açtığım sofraya yerleştirdi, ben de hızlı bir şekilde sabah ay çörekleriyle birlikte aldığım yumurtaları pişirdim, onlar da hazır olduktan sonra salona, sofra masasına ilerledim, Taehyung Yeontan'a mamasını koymuş, yanına çökmüş köpeğimi izliyordu hülyalı hülyalı, gülümseyerek yanına ilerledim.

"Sofra hazır, çok acıktım."

Ayaklanırken beni kafasıyla onayladı, tekrar elimi tutarak sofraya yerleşti, yemek yerken konuşmadık, ay çöreklerini yerken büzülen dudaklarını seyrettim sadece, bir çörek bu denli mutlu edebilir miydi insanı? Eğer bu kişi benim çocuk ruhlu otuzuna merdiven dayamış sevgilimse edebilirmiş meğer diye düşündüm, düşünceme içimden kıkırdadım.

"Ne oldu?"

"Ne olmuş?"

Bir kaşım havalanırken ne olduğunu anlamaya çalışıyordum ki çöreğinden bir ısırık daha alarak konuşmaya başladı.

"Bir anlığına gülümser gibi oldun, kazayakların gerildi, ne geldi aklına?"

Kıkırdadım, fark etmişti, hiçbir şey de kaçmazdı gözünden ya zeki olduğunu en başından söylemiştim, bakışlarımızı birleştirdim, iki kaşı havalandı meraklı bakışlarına eşliken.

"Söylemeyeceğim."

Kıkırdadım tekrardan, hayatım boyunca kıkırdamak nedir doğru düzgün bilmeyen ben onun etrafında kıkırdamadan edemiyor, gülücüklerimi saklayamıyordum adeta. Kaşları çatıldı, oyuncu tavrımla ilk defa tanışıyor olacak çöreğini bıraktı, aniden ayağa kalkarak babacan bir tavırla karşımda durdu, bu sefer kaşları çatılan taraf ben olmuştum.

"Söylemeyecek misiniz Bay Jeon?"

"Söylemeyeceğim Bay Kim, yerinize oturur musunuz rica etsem?"

Nasıl da oynuyordu, nasıl da deli ediyordu beni anlatamıyordum ya tuttum kendimi, olabildiğince ciddi bir şekilde gözlerine baktım, göğsünü kabarttı, kaşları daha çok çatılabilirmişçesine çatıldı, dolgun dudakları bir çizgi halindeydi, bu baskın haline karşılık ne yapacağımı bilemez oldum fakat düz bakışlarımı gözlerinden çekmedim, oyun oynamak istiyorsa oynardım, şu zamana kadar hiçbir oyunda geri kalmadım.

Üstüme eğilmeye başlamış, ellerini sandalyemin köşelerine koyarak başımı kolları arasına almıştı, yutkundum, düz bakışlarıyla üzerime eğiliyor, tepkimi ölçmek istercesine gözlerimin en içine bakıyordu ya sırıttım, bir kolumu beline atarak bir anda bedenini kendime çektim, afallayarak bir bacağını bacamak aramda açık kalmış alana yasladı, sandalyedeki tutuşu omuzlarıma düşmüştü.

"Söylemezsen öpmem seni."

Şimdi sırıtma sırası ona geçmiş, kurnazlığıyla şaşkına dönmüştüm, bu küçük oyunu uzatmak istesem dahi karşımdaki dolgun dudaklar o kadar davektârdı ki, dayanamadım, bakışlarım dudaklarına kayarken çıkardım ağzımdaki baklayı.

3:00 Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin