Sehun'un yatağımda uyumasına izin vermiş, kucağımdaki YeonTan ile küçük balkonuma çıkmıştım. Saati bilirdiniz, gece yarısı üçtü, uyuyamadığım, kâbuslarımın esiri olduğum bu saatte, karanlık semanın arasına serpiştirilmiş yıldızları sayıyordum. Bazısı çok parlaktı, bazısı silikti, bazısı görünmezdi, aynı insanlar gibi, aynı ben ve Taehyung gibi.
Kucağımda uyuyakalan dostumun tüylerini nazikçe okşarken aklıma onu bana hediye eden adam düşmüştü, birkaç saat önce hakkında konuştuğumuz, kederinin nedenini istemeden dahi olsa öğrendiğim arkadaşım, Taehyung, büyük bir depresyonla başa çıkmaya çalışıyordu ki bunu az da olsa anlamış lakin bahsini bir kez olsun açmamıştım, açamamıştım, üstüme vazife değildi.
Telefonumun çalma sesini duymamla birlikte irkildim, dikkatli bir şekilde dizlerimin üzerinde uyuyakalmış dostumu kucaklayarak ayaklandım, arayan kişiyi az çok tahmin etmemle birlikte sebebini oldukça merak etmiş ve hızlıca salondaki telefonuma erişmiştim. Arayan Taehyung'du, bekletmeden aramayı kabul ettim.
"Taehyung?"
"Jeongguk, tahmin ettiğim gibi uyanıksın.."
Sesi hafif uykuluydu, boğuk çıkıyordu, birkaç saniye sonra burun çekiş sesini duymamla anlamıştım, ağlıyordu. Derin bir nefes aldım, bir elimi uzun tutamlarıma atarken sessizliği bozarak aklımdaki soruyu sordum.
"Gecenin bir yarısı, arama sebebin nedir Taehyung?"
Kıkırdadı. Şaşırmıştım, kıkırdıyordu, ağlaması kesilmişti, artık burun çekmiyordu, şimdi ise neden kıkırdadığını merak etmiştim, sessizliğimi korudum, sualimde ciddiydim zira. Bu saatlerde konuşmayı sevmediğimi bilirdi, her şeyden önce bunu öğrenmişti hakkımda Taehyung.
"Tepki vereceğini tahmin etmiştim fakat seni aramaktan alamadım kendimi, buluşalım, göreyim seni."
Dağınık sesi muhtaçlıkla kulaklarıma dolarken, mahcubiyetini de seçebilmiş, sessiz kalmayı tercih etmiştim. Açıkçası, şu an onu görmek istediğimden emin değildim, onu görmek istemiyordum lakin içim elvermiyordu, kendine zarar vermesinden korkuyordum, mantığım konuşamıyordu konu Taehyung olunca ki bu yeniydi, hayatım boyunca tattığım duyguların yanı sıra yabancıydım buna, içimde filizlenen duygulara, şefkate, korkuya yabancıydım.
Sessizlik süregelirken nefes seslerini dinliyordum, hafifçe burnunu çekmişti tekrardan, dayanamadım, kahroldum, derin bir nefes alarak kabul ettim. Kafasını benimle dağıtabiliyordu, unutmuştum.
"Tamam."
Kıkırdadı, tebesüm ettim, sevindiğini hissetmiştim diğerine göre daha bir sesli olan kıkırdamasından. Bekletmeden konuşmaya başladı.
"Birkaç dakikaya gelirim, ceket almayı unutma, seni bir yere götürmek istiyorum."
Tek kaşım görmeyeceğini bildiğim halde kalkarken gökyüzüne baktım, zifri karanlıkta, her yer kapalıyken nereye gitmek istiyor olabilirdi ki?
"Taehyung, saat gecenin bir yarısı."
"Biliyorum."
"Pekâla."
Telefonu kapattım, uzun bile konuşmuştuk ki telefonda konuşmaktan pek hoşlanmazdım, ayaklanarak duşa girmek için hazırlandım. Siyah bir tişört ve ona eşlik eden gri bir eşortman çıkarttım, Sehun'a göz gezdirerek derin uykusunun bölünmediğini görünce gülümsedim, onu uyandırıp haber vermeme gerek yoktu lakin duysa şaşıracağına adım gibi emindim.
Kısa bir duşun ardından balkonumda beklemeye başladım, birkaç dakika sonra Taehyung'un arabası görüş açıma girmişti, ayaklanarak sessiz bir şekilde evden çıktım, apartman sessizdi, gürültü çıkarmadan aşağıya inerek görüş açıma girmesini sağladım. Arabadan inmiş, her zamanki yırtık kabanını omuzlarına geçirmişti, gözleri beni bulunca gülümsedi lakin tebessümden öteye gidemedi, morali bozuktu, yaklaştıkça görüş açıma giren çehresi bitkindi.