Eva, korkuyla kapının yanına geldi.
Açmadan önce kimin geldiğini öğrenmek için, "Kimsiniz" diye seslendi.
Bir kaç saniye sonra cevap veren tanıdık sesi duyunca da derin bir nefes aldı. Sonra da hiç beklemeden hemen kapıyı açtı.
Kapı açıldığında karşısında Kağan'ı gören Ceylan'da çok şaşırmıştı.
Onu burada görmeyi beklemiyordu.
Kağan, günlerdir Eva'nın evine gelmiyordu.
Ceylan'ı telefonla bile aramamıştı.
Abisinin ölümünün yanı sıra Kağan'ın aramamasıda kızı çok üzmüştü.
Ceylan'ın günler sonra karşısında gördüğü adam yıkılmış bir Kağan'dı.
Ceylan, Kağan'ın perişan halini görünce kendinden bir kez daha nefret etti.
Eva, Kapının dışında bekleyen Kağan'ı içeri davet etti.
Kağan, yavaş adımlarla girdi içeri.
Ceylan'a bir kez bile bakamadan doğruca salona geçti.
Koltuğa oturup derin bir nefes aldı.
Ceylan, Kağan'ın yüzüne bile bakmaması üzerine bir şey söylemeden odasına gitmek için hareketlendi. Bunu fark eden Eva, kızın gitmesine izin vermedi.
Ceylan'ın kolundan tutup Kağan'ın karşısındaki koltuğa kendisiyle beraber oturttu.
Kağan, bir süre bakışlarını etrafta gezdirdi.
Çünkü Ceylan'ın gözlerine bakmaya korkuyordu. Onun yaşadığı acının kat kat fazla olduğunu biliyordu.
Kızın üzgün, yıkılmış, ve mahsun halini görmek istemiyordu.
"Tekrar hoş geldin Kağan. Nasılsın?" diyen Eva'nın sesiyle daldığı düşüncelerden sıyrılan Kağan, bakışlarını Eva'ya çevirdi.
Sonra da Eva'nın yanında gözleri yaşlı Ceylan'a.
Ceylan'ın küçücük kalmış yüzü ve ağlamaktan kıp kırmızı olmuş yeşil gözlerini görünce üzüntüsü daha da artmıştı.
Boğazında kelimeler düğüm düğümdü.
Konuşamıyordu Kağan. Ceylan'a nasıl olduğunu soramıyordu.
Eva, iki sevdalının bu halini görünce onları başbaşa bırakmaya karar verdi. Ceylan'a bakarak çay koyacağını söyleyedi ve ayağa kalktı.
Ceylan'da onunla birlikte ayaklansada Eva, oturmasını söyleyince Ceylan, tekrar yerine oturdu.
Eva, mutfağa gittiğinde salonda derin bir sessizlik olmuştu.
İki sevgilinin nefeslerinden başka hiç bir ses yoktu.
Bu sessizlik ne kadar sürdü ikisi de bilmiyordu.
İkisi de önce kim konuşacak diye beklerken Kağan, daha fazla dayanamadı.
"Nasılsın Ceylan?" dedi titreyen sesiyle.
Ceylan, bir süre cevap bile veremedi.
Zira onunda boğazı düğümlenmişti.
Ne söyleyeceğini bilmiyor kelimeleri bir türlü toparlayamıyordu.
Ceylan'ın bu sessizliği Kağan'ın hiç hoşuna gitmemişti.
Onun içine kapanması kendini soyutlaması hiçte iyi değildi.
Kağan, kızın yanına günlerdir uğramamakla bu davranışı hak etmişti ama Ceylan'ın sessiz halinden yine de çok korkuyordu.
Bu sessizlik olacak kötü bir şeye haberciydi sanki.
Kağan, bir süre daha bekledikten sonra oturduğu koltuktan kalkarak Ceylan'ın yanına geldi.
Sonra da ona değil karşıya bakan kızın ellerinden tuttu.
Ceylan, bir kaç saniye sonra bakışlarını ellerinden tutan Kağan'a çevirdi.
Sonra da ağlamaktan kısılmış sesiyle.
"Sen nasılsın Kağan? Sen ne kadar iyisin? Sen ne kadar iyiysen bende o kadar iyiyim işte" dedi.
Sonra da gözlerinden gelen damlaları tek eliyle silip konuşmaya devam etti.
"Ben, ben karanlığın içinde kaybolmuş gibiyim Kağan.
Nefesim kesilmiş, dilim tutulmuş gibi.
Hayatım sanki cehenmem.
Bu karanlıktan kurtulmak istediğime bile emin değilim"
Kağan, gözünden art arda damlalar akan kıza ne söyleyeceğine karar veremiyordu.
Bir kaç saniye öylece baktı yeşil gözlü sevdiğine.
Sonra da acısını bir süre kalbinin derinliklerine gömmeye çalışarak,
"Haklısın Ceylan. Seni çok iyi anlıyorum. Bende aynı durumdayım.
Benda ne yapacağımı, nasıl devam edeceğimi bilmiyorum.
Arkadaşımı, can dostumu kaybetmek beni tahmin bile edemeyeceğim kadar çok üzdü.
O bu dünyada ki tek ailemdi.
Arkadaşım kardeşim herşeyimdi.
Ayrıca çok başarılı bir polisti.
Ülkesine çok büyük hizmetleri olmuştu.
Neden böyle oldu anlamadım?
Bir anda nasıl bu duruma geldik Ceylan?
"Benim yüzümden oldu Kağan.
Her şey benim yüzümden oldu.
Abim canım. Senin kardeşin yeğenin hepsi benim yüzümden öldü.
Ben bu dünyaya gelmemeliydim Kağan. Ben bu dünya ya gelmemeliydim.
Ben olmasaydım hiç bir şey olmayacaktı.
Kimseye bir zarar gelmeyecekti.
Kimse canından olmayacaktı.
Kimse acı çekmeyecekti.
Affet beni lütfen. Sana bu kadar acı yaşattığım için affet.
Ben böyle olsun asla istemedim.
O adamın bu kadar ileri gideceğini asla düşünmedim.
Eğer bilseydim her istediğini kabul ederdim.
O ne isterse yapardım. O zaman sevdiklerimizide kaybetmezdik."
"Öyle söyleme Ceylan. Bunların olacağını bilemezsin.
Bütün bu olanlar senin suçun değil.
O pisliğin senin ve abinin başına dert olacağını bilemezdin. Her şey o adamın suçu. O seni kendine mecbur bırakmak istedi.
Senin onu kabul etmek gibi bir mecburiyetin yoktu.
Bu hayat senin Ceylan. Sen istemediğin biriyle birlikte olmak zorunda değildin.
Sen kendi hayatını nasıl istersen öyle yaşamalıydın.
Abin bunun için uğraştı hep Senin kendi hayatını yaşaman, istediğin gibi bir hayat sürmen için mücadele verdi.
Şuan çok üzgünüz. Haklısın ikimizde yıkılmış perişan haldeyiz.
Zaman her şeyin ilacı. İnan bana toparlanacağız. Toparlanacaksın Ceylan. Abin için, benim için toparlanacaksın.
Ben seninle bir hayat hala istiyorum.
Bu isteğimden hiç bir zaman vazgeçmedim.
Sen benden vazgeçtin mi Ceylan?
Lütfen vazgeçmediğini söyle."
Ceylan, ondan bir cevap bekleyen Kağan'ın gözlerine baktı bir süre.
Ona bakan bu adam onun tek aşkıydı.
Yıllardır kalbinin tek sahibi olan adamdı.
Onu bu dünyada tek mutlu edebilecek adamdı.
Ama artık korkuyordu Ceylan.
Bundan sonra yaşanacaklardan ölesiye korkuyordu.
Bu yüzden bir karar vermişti.
Bu ikisi içinde çok üzücü olacaktı ama yapacağı bir şey yoktu.
Kağan'ı da kaybetmeyecekti.
Onunda ölümüne sebep olmayacaktı.
"Bu saatten ikimizin bir geleceği yok Kağan" dedi üzgün ses tonuyla.
"Senin ve benim hiç bir geleceğimiz olamaz.
Senin canlarını kaybetmene neden oldum. Beni her gördüğünde onları düşüneceksin.
Beni her gün görmen demek, her gün acı çekmen demek.
Buna dayanamam Kağan.
Ben seni daha fazla üzmek... Sana
daha fazla zarar vermek istemiyorum. Benim yüzümden yaşadıkların yeter artık. Benden uzakta ol ve huzurlu ol.
Sana bir zarar gelmesin. Benim için ölme Kağan. Artık benim için kimse ölmesin"