Ona benim evime gitmemizi söyledim. Neden bile demedi. Artık kafamdaki soruların hepsinin cevabını vermesini istiyordum. Yaklaşık yirmi dakika sonra evimin önündeydik. Bir hışımla indim arabadan. Onu beklemeden kapıdan içeri girdim. Kapıyı da açık bıraktım. O da içeri girdi. Ben ona beni salonda bekle dedim. Üstümü değiştirmek için yukarıya çıktım. Hemen üstüme şort eşofman takımını geçirdim. Saçlarımı da topuz yaptım. Çünkü koşuşturduğumuz için çok sıcaklamıştım.
Onun yanına indim. Kafasını önüne eğmiş beni bekliyordu. Beni fark edince irkildi. Yanına geçtim. Bana duygu dolu gözlerle bakıyordu. O yeşil gözleri adeta daha da koyulaşmıştı. Ve söze girdi:
-Rihem özür dilerim. Seni de kendi karanlığıma götürdüğüm için. Bunu yapmamalıydım. Keşke hiç tanışmasaydık. Özür dilerim.
-Asaf! Ne demek oluyor bu? Ne olur bana düzgün anlat? Sen kimsin? Senin karanlığın ne? Neden apar topar ordan çıktık?
-Ben bilemedim onların oraya geleceğini. Nerdeyse 2 yıldır hiç gelmediler. Ve bugün sen oradaydın oraya geldiler.
-Asaf sakin ol. Kim onlar?
-A-ahhh
Ağlamaya başladı. Dayanamamıştım. Onu ağlarken görmek içimi acıttı. O yüzden onu sakinleştirmeye çalıştım.
-Asaf! Sakin ol. Hadi anlat bana.
-Rihem. Bu duyduklarından sonra bidaha görüşmeyelim olur mu?
-Asaf! Anlat hadi. Sonrasını sonra düşünürüz.
-Peki. Bundan 768 gün önce. Günlerden cumaydı. Benim en kıymetlim o gün benden koptu. Sevdiğimi ellerimle toprağa verdim. Her gün gittim mezarına her gün ağladım. Her gün kendime lanet okudum. Onu kendi karanlığımda boğduğum için her gün kendimden biraz daha nefret ettim. Meleğim dediğim insanı ben kendim melek yaptım. Onun saçının teline kıyamazken onun üstüne toprak attım....
Bunları söylerken iyice ağlamaya başladı. Anlattıkları bir insanın dayanamayacağı kadar acı vericiydi. Bende Mert'i kaybetmiştim ama en azından o hayattaydı. Dayanamadım. Sarıldım ona iyice ağlamaya başladı. Bende ağlıyordum. Biraz öyle kaldık. Sonra kendini toparladı. Bende gözyaşlarımı silmiştim. Elimi omzunu koyup:
-İstersen anlatma! Ben böyle olduğunu bilmiyordum.
-Hayır Rihem. Bunu sana söylemem lazım. En azından bunun son görüşmemiz olduğunu bilmen gerek.
-Asaf. Yapma. Neden görüşmeyelim ki?
-Şimdi böyle diyorsun ama sen gerçekleri öğrenince kendin beni görmek istemeyeceksin. Adı Zehra idi. Beline inen sarı saçları mahur ve içten bakan ela biraz da yeşilin tonlarını barındıran gözleri vardı. Özenle çizilmiş gibi pespembe dudakları bakmayı bırak dokunmaya kıyılmazdı. Her şey çok güzeldi 3 yıllık ilişkimiz vardı. Onunla o kadar güzel anılarımız vardı ki. Bana kimsenin bakmadığı kimsenin sevmediği kimsenin dokunmadığı gibi dokunuyordu. Onda ölen annemin şefkatini görüyordum. Evlenecektik. Evlenme teklifi bile etmiştim. İlk defa hayat bana çok iyi davranıyordu. Ama ben bilemedim hayatın bana hiç iyi davranmayacağını. O üç yıl onun büyüsüne kapıldım. Her şey güzel olacak sandım. Ama her zamanki gibi hayat bana bunu da çok gördü...
Duraksadı. O duraksayınca bende lafa girdim:
-Peki neden kaybettin onu?
-B-baba lafının bile yakışmayacağı bir şerefsiz yüzünden. Annemi öldüren sevdiğimi elimden alan bir canavar yüzünden. Onu ilk başta öldürmeliydim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YILDIZLARA DOKUNMAK
RomansHayallerini kurduğunuz aşkın hayali olarak kalmak... Rihem ve Mert bedenleri ayrı ama ruhları beraber. Zorluklara rağmen sevgileri ayakta. Ama yıldız olmak varsa kaderde boyun eğmekten başka çaremiz yoktur. Sadece yıldızlara dokunmak için çabalarız...