Asaf'ta en az benim kadar acılarla dolu biri. Hatta benden kat ve kat daha fazla. Sanırım onun yanında olmak bu yüzden istiyorum. Onun toprağa verdiği kadının hayalleri artık benim hayallerim. Çünkü benim kaybedecek hiçbir şeyim yok.
Asaf ile sabaha kadar ağladık. O içindeki acıları benimle paylaştı. Hatta unutmak istediklerini bile. Saatlerce konuştuk. Biraz sakinleşmiştik. Artık duygularımızı kontrol edebiliyorduk. Saat gecenin dörtü olmuştu bile. Gözlerimiz çıkmıştı ağlamaktan. Zaten acılara karşı kısık olan sesimiz iyice kısılmıştı. O sırada Asaf bana bir soru sordu:
-Rihem, seninde ruhunda kırıklar var biliyorum. Ben sana her şeyi anlattım. Senin ruhunu kaybetmene neden olan şey ne?
-Asaf, aslında senin anlattıklarından sonra benimki acı bile sayılmaz.
-O nasıl söz? gözlerinin içinde aynı benimki gibi bir acı var. Hem acılar yarışamaz Rihem.
-Haklısın ama nasıl bu kadar kısa sürede gözlerimin içindeki acıyı anladın.
-Ruhu kırık olan susar. Yani sustuğunu sanır aynı benim yaptığım gibi. O sustukça gözleri haykırır içindeki acıyı. Hadi anlat bana.
-Peki. Bende senin gibi birini çok sevdim. Hemde çok. Ama onun o sıralar sevgilisi vardı. Bizden olmazdı yani. Bana o kadar güzel bakıyordu ki. O bana baktıkça benim dünyam güzelleşiyordu. Hatta birbirimize karşı olan duygularımızı söylemiştik. Ama o evlilik kararı aldı. Bende buraya kaçtım. İstanbul'a. Okulun başlamasına daha Çok varken hemde. Zaten aile ilişkilerim biraz problemli. Annem babam hayatta ama ben onlar hayattayken hem öksüz hem yetim büyüdüm. Parka babalarıyla gelen çocuklara özendim hep. Yani ilk aşkım babam olmadı. En kötü günümde yanımda annem yoktu. Kızım bugün nasılsın diye soran biri olmadı hayatımda. Ben bu eksikliği Mert'te bulmuştum ama o da başkasını tercih etti. Yani etmek zorunda kaldı. Ben buraya geldikten sonra Mert'te arkamdan geldi. Ve biliyor musun? Düğün günleri tamda doğum günümdü. Yani karşılaştığımız gece.
-Nasıl yani? O kadar gün içinden doğum gününü mü seçmişler?
-Evet o gün. Bara geldiğim gün. Evlendiler. Ve biz birbirimizi severek ayrıldık. Zaten o günü de evleneceği kız özellikle seçmiş. Mert'te evlenmek zorundaydı. Ailesi için. Ve doğum günümden bir hafta önce telefonla bile ulaşılmamak üzere ayrıldık. Kısacası ben sevgi bulduğumu düşünürken yine derin bir boşluğun içinde kaldım. Onu da anne babamı gömdüğüm yere yıldızlara gömdüm...
-Desene ikimiz de ruhu bile olmayan boş bedenleriz...
-Aynen öyle Asaf. Ama bırak da bu boş bedenlerimiz. Bizi izleyen ve yarım bırakılan hayaller kurmuş olan ruhu dolu ve canlı insanlara yardım etsin.
-Rihem!
-Asaf lütfen. Bırak ne olacaksa olsun. Senin de dediğin gibi bizim ruhumuz sevdiklerimizle beraber yok oldu. Hiç kimsenin sevgi bile duymayacağı insanlarız biz. Bari bu boş bedenler bir işe yarasın.
-Seni gördüğümde farklı olduğunu anlamıştım. Ve ilk defa bu kadar haklı çıktım. Rihem yanlış anlama ama iyiki seni tanıdım. Ama ben seni Zehra gibi toprağa vermek istemiyorum.
-Asaf benim ismimin anlamı ne biliyor musun?
-Hayır. Ne?
-Yağmur yağdıktan sonra gelen toprak kokusu. İllaki ismimin anlamını yaşayacağım. Kimse ölümsüz değil. Bırakta eğer bu yolda ölmek varsa kendime biraz da olsa saygı duyarak öleyim. İsmimin hakkına ulaşabilme duygusunu alma benden.
-Rihem yapma! Seni de toprağa benim yüzümden verirsem. Benim ne olacağım hakkında bir fikrin var mı?
-Kader ne gösterir bilmiyorum. Belki benden önce sen gidersin sevdiğin kadının ve annenin yanına. Bunun garantisi yok.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YILDIZLARA DOKUNMAK
RomanceHayallerini kurduğunuz aşkın hayali olarak kalmak... Rihem ve Mert bedenleri ayrı ama ruhları beraber. Zorluklara rağmen sevgileri ayakta. Ama yıldız olmak varsa kaderde boyun eğmekten başka çaremiz yoktur. Sadece yıldızlara dokunmak için çabalarız...