Her şeyi arkamda bıraktım. Hiç bir şey olmamış gibi davranmaya karar verdim. Herkes sesimin güzel olduğunu söyler bende çok seviyorum sesimi. Evde şarkılar söyleye söyleye Aylayı uyandırdım. Ayla şaşkın ve uykulu ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Bir yandan da uyanmaya çalışıyordu. Hadi hazırlanalım dedim bişeyler içmeye gidelim. Ben sportif giyinmeyi çok severim siyah eşofmanımı giydim, paçalarını salaş bir şekilde yukarı çekmiştim. Üstüne beyaz kısa kollu bir tişörtümü giydim. Saçlarım belimden epey aşşağıya kadar uzanıyordu. Siyah yuvarlak gözlüklerimi de saçıma yerleştirdim. En sevdiğim parfümümden de sürdükten sonra hafif buğulu bir makyaj yaptım ve toprak rengi ruj sürdüm. Ben hazırdım. Ayla klasik giyinmeyi severdi. Mavi kot pantolonunu giydi. Üstüne buz mavisi kısa kollu bir tişört giydi. Saçlarını tepeden bağlayarak sıkı bir atkuyruğu yaptı. Koyu yeşil camlı gözlüğünü saçına yerleştirdi. Hafif pembe tonlarında bir makyaj yaptı. O da hazırdı. Ve biz kafeye doğru yürümeye başladık. Her zaman gittiğimiz kafeye gidip milkshake içmeye karar verdik. İkimizde çikolatalı milkshake'e bayılırız. Her zamanki gibi mekanın sahibi ve nerdeyse hergün selamlaştığımız yakın dostlarımdan Deniz milkshakelerimizi getirdi. Ve yanımıza oturdu. Deniz, mavi gözlü siyah alnına düşen dalgalı saçları yapılı vücudu ve olağan üstü karizmasıyla yakışıklı bir erkekti. Ayla ve benimde en samimi arkadaşlarımızdandı. Ve neredeyse bütün dertlerimizi Deniz ile paylaşırdık. Deniz bana hep serçenin gözyaşı diye hitap ederdi. Çünkü serçeler gözyaşı döktüklerinde ölürlermiş. Bana çok nadir bulunan bir lakap takmıştı. Neden diye sorduğumda ise bu dünyada çok nadir bulunduğumu söylerdi. Aylaya da selvi boylum derdi çünkü Ayla bir kıza göre epey uzundu. Deniz gülümseyerek "Keyifler nasıl?" diye sordu. Deniz'e Mertten bahsetmek istemiyordum. Çünkü aralarında sıkıntı çıkabilirdi. Ayla atlamadan "iyi" diye atladım. Deniz ile epey sohbet etmiştik ama sanki Denizde bir haller vardı. Bizden bişey gizlemeye çalıştığı belliydi. Deniz ile o kadar samimiydik ki bizden bişey saklama ihtimali bile yoktu. O yüzden tereddüt etmeden sordum:
-Deniz neyin var? Sanki bişeyler düşünüyor gibisin dedim. Ayla ve ben pür dikkatle Denize bakıyorduk. Deniz:
-Rihem aslında bende size bundan bahsedecektim. Annem rahatsızlanmış malum babamdan ayrıldıktan sonra memleketine taşındı. Onun yanına gitmem gerek ama burdaki işleri de bırakamam dedi. Ben hemen cevap verdim:
-Biz ne güne duruyoruz. Buralara biz sahip çıkarız. Tabi eğer istersen dedim. Deniz:
-Aslında sizi düşündüm ama bu aralar buralara çok sarhoş gelmeye başladı. Ya size zarar verirlerse dedi. Ayla ve ben bir ağızdan:
-Bişey olmaz. Biz hallederiz dedik.
Deniz çok istemese de mecbur olduğu için kabul etti. Anahtarları bize vermişti. Ertesi gün başlıyacaktık. Biraz daha sohbet ettikten sonra eve geldik. Çok tuhaftı bugün Mert hiç mesaj atmamıştı. Zaten atmadığı da iyi olmuştu. Sanki anlaşmış gibi bana yardım ediyordu. Onu unutmamı kolaylaştırıyordu. Ona nasıl kapıldığımı bende bilmiyordum tek bildiğim ondan uzak durmam gerekitiğiydi. Merti bir kenara bıraktım. Hemen bir müzik açıp Ayla ile yemek hazırlamaya başladık. Ben et yemeye bayılırım. Ayla da sever ama ben kadar sevmez. Biraz yemek molasının ardından güzel bir duş aldık. Pijamalarımızı giydik ıslak ve nemli saçlarımızı tek seferlik kurutmama kararı aldık. Çatıya çıkıp her zamanki gibi şarkı eşliğinde yıldızları izlemeye başladık. Yıldızları izlemeyi çok severdik. Ayla'nın annesi 2 yıl önce kanserden ölmüştü. O annesinin bir yıldız olduğuna inanmıştı. Bende inanıyordum. Ayla'nın annesinin yıldızı her zaman en parlak olandı. Bizde öldüğümüzde bir yıldız olacağımıza inanmıştık. Telefonda "yad eller" şarkısı çalmaya başladı ilimizde bu şarkıyı çok severiz. Bağıra bağıra şarkıya eşlik ettik. Bir süre çatıda kaldıktan sonra yarın işe gidiceğimizi hatırladık. Ve hemen yataklarımıza çekildik. Yarının güzel bir gün olması dileğiyle uykuya daldık.Ertesi gün Erkenden kalktık. ben gri eşofmanımın üstüne siyah kısa kollu tişörtümü giydim. Saçlarımı tepeden at kuyruğu yaptım güneş gözlüklerimi saçıma yerleştirdim. Hafif toprak tonlarında bir makyaj yaptım. Kahvaltıyı hazırlayıp Ayla'yı uyandırdım. Ayla lacivert kot pantolonunun üstüne sarı kısa kollu tişörtünü giydi. Saçlarını dağınık topuz yaptı. Gözlüklerini başına yerleştirdi. Mavili tonlarda göz makyajı yaptı. Pembe tonlarında rujunu sürüp kahvaltıya oturdu. Hemencik bişeyler atıştırdık. Saat 7.40 'tı. 8.00 de kafede olmamız gerekliydi. Hemen yola koyulduk. Kafeyle evimiz arasında çok bir mesafe yoktu tam vaktinde orda olmuştuk. Koskoca kafede Ayla ben ve Deniz' in 2 çalışanı vardı. Hızlıca etrafta eksiklikler var mı diye baktık. Her şeyi tamamladıktan sonra telefonum çaldı. Arayan Denizdi. Telefonu açtım:
-Alo, efendim Deniz.
-Günaydın Rihem, nasıl gidiyor? Kafede misin?
-Evet deniz, merak etme her şey yolunda. Buralar bize emanet.
-Tamam Rihem çok teşekkür ederim. Yinede siz fazla geç kalmayın kafede. Geceleri oralar pek tekin olmuyor. Erken kapatın kafeyi.
-Tamam Deniz. Sen yolda mısın?
-Evet. Yakalaşık 2 saate İzmirde olurum. (Biz Aydınlı'yız ama Deniz' in annesi boşandıktan sonra memleketi İzmir'e gitti.)
-Tamam gidince haber ver. Sema teyze'ye de geçmiş olsun dileklerimi ilet. Bir sorun olursa ara beni.
-Tamam Rihem görüşürüz. Dikkat edin kendinize.
-Tamam sende dikkat et. Görüşürüz.
Denizle telefonu kapattıktan sonra Ayla geldi yanıma :
-Deniz ne diyor?
-Çok geç kalmayın dedi. Geceleri orası tenha oluyor dedi.
-Rihem ya bişey olursa. Deniz boş yere demez böyle şeyler.
-Saçmalama nolabilir ki? Hem yalnız değiliz dedim. Ayla az da olsa rahatlamıştı. Ama benim içimde bir sıkıntı vardı. Sanki bir şey olacaktı ama bende kafamdaki düşüncelerin boş olduğuna inanmayı seçtim. Mertten 2 gündür haber yoktu. Ama böylesi daha iyiydi. Bende kendimi iyi hissediyordum. Yaklaşık 30 dakika sonra müşteriler gelmeye başladı. Anlaşılan bugün epey yorulacaktık. Servis yap, kasayla ilgilen, müşteriyle ilgilen derken saat gece 10.30 olmuştu. Epey yorulmuştuk. Deniz bu işi her gün nasıl yapıyordu. Kafede artık kimse kalmamıştı. Ben çalışanlara işin bittiğini bizde buraları topladıktan sonra çıkacağımızı eve gidebileceklerini söyledim. Onlar da kafeden ayrıldıktan sonra kafede Ayla ve ben kalmıştık. Etrafı toparladıtan sonra çıktık. Eve gitmeye başladık. Saat 11.10 olmuştu. Tam eve giderken telefonumun yanımda olmadığını fark ettim. Geri dönmeye karar verdim. Ayla bende geliyim dedi ama eve çok yaklaşmıştık. Ben gerek olmadığını söyledim. Geri döndüm. Kafeye girdim ışıkları yaktım. Telefonum masanın üstünde duruyordu. Onu aldım tam çıkıyorken bir patlama sesi duydum. Kafenin önündeki cam kırılmıştı. İçeri 2 adam girmişti. Sarhoş oldukları belliydi. Korkudan ne yapacağımı bilmiyordum. Adamlar bana doğru yaklaşmaya başladı. Kafede benden başka kimse de yoktu. Bir tanesi:
-Bu gece çok şanslıyız. Baksana güzelliğe...
İğrençti. Artık bana çok yakışmışlardı. Korkumu belli etmemeye çalışsamda çok korkuyordum. Bir tanesi eline belime doğru uzattı. Eline vurup "İMDAT" diye bağırmaya başladım. Kapıya doğru koşmaya yeltenince adamlardan biri saçımdan tutup beni yere attı. Kafamda bir sıcaklık hissettim. Ve bilincimi kaybetmeye başladım...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YILDIZLARA DOKUNMAK
RomanceHayallerini kurduğunuz aşkın hayali olarak kalmak... Rihem ve Mert bedenleri ayrı ama ruhları beraber. Zorluklara rağmen sevgileri ayakta. Ama yıldız olmak varsa kaderde boyun eğmekten başka çaremiz yoktur. Sadece yıldızlara dokunmak için çabalarız...