Gece odama geçmiş doktorun zorlamaları ile sıcak bir duş almıştım. Düşüncelere boğulmamak için duşu kısa kesip dağılmış kıyafetlerimin arasından kendime kalın kıyafetler seçmiştim. Balkan ne kadar pantolon giymeme karşı olsa da bu gece gözlerinde rastladığım endişe artık buna çok takılmayacağını gösteriyordu. Buz mavisi kot pantolonun üzerine beyaz bol bir kazak giyip üzerime Gönül Hanım'ın gri şalını almıştım. Zaten beni sevmiyordu. Eşyalarından birkaç parçayı izinsiz kullansam daha az sevmemek gibi bir ihtimali yoktu.
"Ne zamandan beri uyurken nefesini tutuyorsun?"
Duymayı beklemediğim ses ile olduğum yerde irkilerek arkamı döndüğümde merdivenlerin ucuna oturmuş adamla karşılaştım. Araladığı bacaklarına dirseklerini yaslamış kahve irislerini şüphe ile üzerimde gezdirir iken sorusuna cevap vermek yerine yeni bir soru sordum.
"Uyuduğunu zannediyordum?"
Olayın üzerinden neredeyse iki saat geçmiş Balkan geldiği gibi girdiği odasından hiç çıkmamıştı. Kafasında neler kurduğunu bilmesem de karşıma söyleyeceklerini planlayarak çıktığını biliyordum. Bende karşıma çıkabilecek soruların cevaplarına çalışmıştım.
"Sen bu haldeyken uyuyabilir miyim Işık?"
Ne ara bu kadar düşünceli biri olmuştu.
Tezgâhın üzerindeki kahve bardağına sardığım soğuk parmaklarımı çekip oturduğum bar taburesinden inmek için ayaklarımı uzatmıştım ki bu sefer onun sınır çizercesine ani yükselen sesi evi doldurdu.
"Sakın olduğun yerden inme!" Uyarısını dinleyerek attığım ayağımı kendime çekip kolumu dizime doladım. "Seni strese mi sokuyorum?"
Sorduğu soru kulağıma o kadar garip gelmişti ki kıvrılan dudaklarıma engel olmayıp alayla sordum.
"Ne stresinden bahsediyorsun?"
Hafifçe havaya kalkan boştaki elime garip bir bakış atıp gözlerini uzun sandalyenin tepesinde iki büklüm olmuş bedenime çevirdi.
"Artık seni korkutuyor muyum?"
Sorduğu sorunun ihtimali o kadar düşüktü ki. Beni gözünde ne kadar küçülttüğünün bir kez daha farkına vardım. İstediğim zaman neler yapabileceğimden kesinlikle en ufak bir fikri dahi yoktu.
"Eğer saçma sapan konuşmaya devam edeceksen gidiyorum!" Oturduğum yerden onun çizdiği sınırı aşarak kalktım. Bir gün aradaki sınırları aşmak isteyecek kişinin ben olacağı aklımın ucundan dahi geçmezdi. Çıplak ayaklarım onun çaprazındaki basamakları inip oturma odasına geçecek iken oturduğu yerden doğrularak beni kolumdan tutup doğruldu. "Sana dokunmam, seni korkutuyor mu?"
Aniden ona çevrilen bedenim ile elimdeki kupada yarılanmış olmasına rağmen oluşan girdapta kahvemden büyük bir kayıp verdim.
Ne zaman belime yerleştiğini bilmediğim parmakları beyaz kazağın üzerinden sürtünerek yukarıya çıktığında ona cüretkâr bir bakış atıp konuştum.
"Sevgimin seni korkuttuğu kadar değil."
Göğsüne yerleştirdiğim elimin altındaki kalbi zehir yeşillerimi tekrardan kahvelerine götürmem ile rayından çıkar iken sanki bunu başlatan o değilmiş gibi geri adım atarak yine mesafe koydu.
"Konuyu dağıtma!" Onun ciddi halinde gülmemek için dudaklarımı bastırırken rolleri değiştiğimizin farkındaydım. "Sana sorduğum sorulardan kaçamazsın, Işık."
"Ne dememi bekliyorsun Balkan?" Sesimi ciddi tutmaya çalışarak saatler önce planladığım yalanları sıralamaya başladım. "Stres yaptığım tek şey gelecekteki düğünümüz, korktuğum şey ise her şeyi kaybetmem." Elimdeki kahve kupasını umursamazca yere bırakıp aramızdaki tüm mesafeyi iki büyük adımda kapattım. Bardağın ısıttığı parmak uçlarım onun daha sıcak yanaklarıyla buluştuğunda yeşil irislerimi inandırıcı olması için onun gözlerine büyük bir kararlılıkla çevirdim. "Seni kaybetmek istemiyorum Balkan Demirdağ."
![](https://img.wattpad.com/cover/247331797-288-k377839.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YEDİ ŞEYTAN (+18)
Acción"Cenneti bekleme, biz oradan kovulalı çok oldu." Parmağına bulaşan kanım ile kaşları çatılır iken huysuz bir sesle devam etti. "Cennetin kapısından utançla çevrilecek kadar günaha batmış bedenlerimiz, Cehennemi söndürecek kadar kana bulanmış parmak...