bu ficin bir şarkısı olsaydı eğer ''lovers in the night'' olurdu.
'gece sevgili, ışıkta (sabah) yabancı olabiliriz. sence de biraz hızlı gitmiyor muyuz?'
BEOMGYU;
sağıma baktım. Taehyun nötr bir ifade ile araba sürüyordu. geri önüme dönüp gülümsedim çünkü bu gün çok eğlenmiştim. onun sayesinde. ''neye gülüyorsun?'' demişti. ''bu gün için çok teşekkür ederim. sayende çok eğlendim.'' dedim minnetle. bana hafif bir gülümsemeyle bakmış ardından geri önüne dönmüştü.
bir klişelik yapıp lunaparka gitmiştik. kendisinin fazla eğlendiğini sanmıyordum aslında. belli etmemeye çalışsa da yüksekten korkuyordu. yanımda bağırmamak için kendini zor tuttuğunu fark edebiliyordum. sabah erkenden gittiğimiz için güneş batmadan 1 saat önce çıkmıştık oradan.
''aç mısın?'' demişti Taehyun. açım dersem eğer beni restorana götüreceğini biliyordum. ''açım'' dedim. ama restorana gitmek istemiyordum. ''hiç kızarmış tavuk yedin mi?'' aslında bu soru bir insana sorulacak son soru olabilirdi. yinede sormuştum işte.
''hayır'' dediği şey ile gözlerimi büyültüp kemerimin izin verdiği kadarıyla kendisine döndüm. ''nasıl yani?'' dedim şaşkınlıkla. ''yemedim işte'' dedi geçiştirir gibi. geri arkama yaslandım, ''o zaman kızarmış tavuk yeyip bira içelim mi?'' dedim incelttiğim ses tonuyla.
kızarmış tavuk satan, ara sokakta bir dükkan bulmuştuk. yanında bira da almıştık. kucağımdaki poşeti açıp derin bir nefes aldım. mis gibi kokuyordu. Taehyun kıkırdamıştı. ilk defa duyduğum kıkırtısıyla kendisine döndüm. gamzeleri zaafımdı. elimi yanağına götürmemek için zor tuttum.
önüme döndüm geri. ''nereye gidiyoruz?'' dedim utancımı biraz üstümden atmak için. son bir hafta da o da bende çok değişmiştik. ''sen nereye istersen oraya'' dedi. bunu duymamla ellerimi çırptım. ''o zaman güneşin batışını izleyebileceğimiz bir yere gidebilir miyiz?'' dedim heyecanla.
''olur'' bu gün çok güzeldi. kelimelere dökemeyeceğim kadar güzeldi. anlatamayacağım kadar güzel. ayrıca bu gün Taehyun'un bilmediğim bir sürü özelliğini fark etmiştim. sesi eşsizdi mesela. bir ablası ve abisi vardı, bunu nereden mi biliyordum? telefonunun arka planını abisinin ablasının ve kendisinin olduğu bir fotoğraf yapmıştı. 'bunlar kim?' diye sorduğumda ise beni terslememiş ve normal bir şekilde cevap vermişti. kendinden emin davranıyordu mesela. güçlü bir tavır sergiliyordu ama içinde kırgın bir çocuk vardı. bana hiç lunaparka gitmediğini söylediğinde lunaparka gitmek istemiştim.
tatlı şeylere bayılıyordu. yorulunca bir şeyler içmek için gittiğimiz kafe de koca iki bardak karamelli frappuccino içmişti. üstelik yanında vişneli cheese cake ile. yerken ufak ufak beğeni mırıltıları bırakıyordu etrafa. kendisi bankta otururken ben dondurma almaya gittiğimde, kendime ne aldıysam ona da almıştım. naneli dondurma olan kısmını yememişti. o zaman utanmıştım çünkü kendine sormadan dondurma almam saçmaydı. en sevdiği renk sarıydı, ayrıca çok titizdi. nergis gibi kokuyordu.
ama asıl öğrendiğim şey beni çok şaşırtmıştı. benden küçüktü?
daha bunun gibi sayabileceğim, küçük ama benim için çok önemli olan bir sürü özelliğini öğrenmiştim.
ben bunları düşünürken daha önce hiç gelmediğim bir tepeye gelmiştik. yemyeşil bir alandı. etrafa eline alıp saçmışsın gibi seyrek papatyalar vardı. kucağımdaki poşeti elime aldım. kemerimi açıp arabanın kapısını açtım ve dışarı çıktım. üstümde Taehyun'un kıyafetleri vardı. bana 'dün giydiğin kıyafetler ile gitmeyeceksin herhalde' dediğinde garipsemiştim. couple tişört giymiştik. bu o kadar çok hoşuma gitmişti ki.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BOSS / taegyu
FanfictionSize küçük bir sır vereyim mi? uhm, Bay Kang benim sevgilim değil. Choi Beomgyu ♡ Kang Taehyun (Acemiliğimi üstümden attığım ilk hikayem. Okumayın aw.)