... Emily'nin gözünden ...
İşkenceye kum saati dolana kadar dayanabilirsek çıkacaktık. Bunu yüzyıllardır yapıyordu ve şuana dek dayanabilen hiç kimse çıkamamıştı. Biz nasıl çıkacaktık peki? Yani asanın ne yardımı dokunabilirdi ki?
Elimdeki asanın ucuna dokunarak küçülmesini sağladım ve cebime koydum. Freddy'ye bakıp kafamı salladım. Ardından birlikte son odaya girdik.
Etraf karanlıktı. Ama sadece birkaç saniyeliğine. Birkaç saniye sonrasında yüzlerce mum yanmıştı. Ölüm efendisi kapşonunu çıkarmış, yüzünü göstermişti. Ve ikimiz de gözümü kırptığımız anda kendimizi sandalyelerde bağlı bir şekilde bulmuştuk. Bize nefretle bakıyordu. Önce bana geldi.
"Sana... Dokunamıyorum..." dedi sırf bu yüzden bana sinir olarak. Ona şeyani bir şekilde gülümseyerek baktım.
"Ama daha iyi bir fikrim var bakire ve günahsız masum kız çocuğu." dedi ve kum saatini başlattı. "Bu sefer kararı sen vereceksin. Arkadaşına işkence yapacağım ve sen ise bana durmamı söyleyeceksin."
Freddy bağırarak "Emily!" dedi ve bana baktı. "Sana ne kadar yalvarırsam yalvarayım, dayanmama izin ver. Sonuçta beni öldüremez, değil mi? İşkenceden sonra da yaralarım iyileşecek. Bu yüzden asla ona durmasını söyleme."
Kafamı sallayarak gözlerimi kapadım. Ellerim bağlı olduğu için kulaklarımı tıkamıyordum. Gözlerimi açıp baktığımda elini Freddy'nin göğüs kafesine sokmuş ve onu bir iskelete dönüştürmüştü neredeyse, derisi gözükmüyordu. Sadece kemikleri vardı. Ve göğüs kafesindeki kemikleri o kadar sert sıkıyordu ki Freddy Crisix grubunun solistinden bile tiz bir çığlık atıyordu. "Dur artık yeter!" diye bağırıyordu. Ama durması bana bağlıydı.
Bana baktı ölüm efendisi. Ona nefretle baktım önce kum saatine baktıktan sonra, ardından "Devam et!" dedim.
Böylesi her ne kadar kolay gözükse de, Freddy bana 10 dakika içinde 3 kez yalvarmıştı. Ama ona bir sözüm vardı. Ne kadar yalvarırsa yalvarsın dur demesine izin vermeyecektim.
Çığlıkları artık beynimde yankılanıyordu. Bir insanın çekebileceği acıdan ziyade, bir ruhun çekebileceği en büyük acıyı tattırıyordu ona. Ruhu artık paslanmış bir hale dönüşecekti ve ben ona durmasını söyleyemiyordum.
Devam ediyordu...
Dişlerimi sıkıp "Dur!" diye bağırdım ona nefretle bakarak.
Gözleri parlayan Pomatrik işkenceyi bıraktı ve bana döndü. "Durmamı mı istedin?" diye sordu gülerek.
Sanki işkence çekmiş olan benmişim gibi kendimi toparladım ve derin bir nefes alarak kendime geldim. "Kendimi sunuyorum sana." dedim. "Günahkar bir ruh mu daha değerlidir, yoksa günahsız bir ruh mu?"
"Hmm... Ama sana işkence edemem." dedi şaşkınca bakarak.
"İşkenceyi bir kenara bırak!" diye bağırdım. "Artık işkence falan olmayacak. Beni bir iskelete dönüştür. Freddy'nin gitmesine izin ver."
Daha da şaşırmıştı. Bir ona bir de bana baktı. "Neden bunu..."
Sözünü keserek "Buna fedakarlık denir." dedim. "Ve onunla özel olarak konuşmam gerekiyor. Ondna sonra beni alacaksın. Senin iskeletlerinden biri olacağım. Tamam mı?"
"Düşünmem için izin ver." dedi ve kum saatinin yanına giderek kumun akışını izlerken düşündü.
O sırada Freddy'ye baktım. Şu suç filmlerinde dövülerek sorgulanan adamlara benziyordu. Ağzından kanlar akıyordu ve baygın gibiydi. Dişlerimi sıkarak "Freddy!" dedim fısıltıyla. Duymuyordu.
"Kabul ediyorum!" dedi Pomatrik en sonunda dönerek. Ardından beni çözdü. Freddy'ye bir dokunmasıyla uyandırabildi. Birkaç dakikalığına ortadan kayboldu, bu sırada konuştuk.
"Freddy, iyi misin?" diye sordum onu ayakta tutarak.
"Fiziksel acılar geçti ama ayakta duracak gücü hissedemiyorum." dedi.
"Ama buna ihtiyacın olacak, çünkü çıkıp Khazendirök'ü bulman gerekiyor." dedim. "Lütfen. Git ve onu bul. Ardından ona anahtarı ver."
Dalgın gözlerle "Peki ya sen?" diye sordu.
"Ben... Beni kurtarabilirseniz kurtarın. Ama beni nasıl bulacağınızı bilmiyorum. Binlerce iskeletin arasından beni nasıl bulacaksınız ki? Eğer yapabilirseniz kurtarın. Ama eğer beni kurtarmak ile bu iblisi yenmek arasında kalıyorsanız, benden vazgeçin. Bir işe yaramak istiyorum."
Ardından ona asayı verdim. Derin nefes alarak kendi ayakları üstünde durmaya çalıştı. Yumruğunu sıkarak çıkış kapısına baktı. O sırada Pomatrik geri dönmüştü. Freddy'ye anahtarı verdi.
"Bu anahtarın asıl amacı nedir biliyor musun Freddy?" diye sordu.
"Hayır, ne?" diye soruyla karşılık verdi.
"Söylediğim gibi, bu tanrının sistemi." dedi. "Eğer olur da bir kişi çıkar ancak diğeri çıkamazsa ve çıkan kişi onu kurtarmak için geri dönerse... İşte o zaman iskeletler ona saldırmayacak. Çünkü benden sonra en yetkili kişi, bu anahtara sahip olan kişidir Freddy. Emily'yi geri kazanmak istiyor musun? Güzel, iskeletleri üstüne salmayacağım. Ama eğer olur da geri gelirsen, benimle savaşman gerekecek. Emily'yi kurtarmak istiyorsan tabi..."
Dalga geçermişcesine gülerek "Geri dönersen mi?" diye sordu. "Geri döndüğünde diyelim ona. Çünkü dışarı çıkıp eğlenmeyeceğim ben. Gücümü toparladığımda senin o ölümlü ruhunu cehennemin dibine kendim sokacağım, bunu bilmiş ol. Pomatrik!"
Bunu söyler söylemez kapının kilidini açtı ve dışarı çıktı. Pomatrik ise bana dönerek "Ve tanrı Emily'nin ilk günahını yazdı..." dedi şeytanice gülümseyerek. "Pomatrik'e ruhun satmak. Bu da bir günahtı. Biliyorsun değil mi?"
"Bu bana işkence edebileceğin anlamına geliyorsa elinden geleni ardına koyma Pomatrik." dedim her zamanki iddiacı halimle. "Beklediğin hata. Bu seni tatmin edebilir belki. Ama bir yönden de ne kadar zayıf bir ruhun olduğunu gösterir. Sen ancak o binlerce iskelet senin buyruğun altında toplandığında güçlüsün. Onlar yokken sen bir hiçsin!"
Bunları söylememi umursamadan "Bütün bu ölüm efendisi olmadan önce ne yapıyordum biliyor musun?" diye sordu.
"Tahmin edebiliyorum." dedim.
"Hayır, tahmin edemezsin." dedi gülerek. "Bütün hayatımı, işkence ve sorguya adadım ben. Mesleğin adı işkenceci veya sorgucuydu. Genel olarak böyle diyorlardı yani. Ama bana ne diyorlardı, biliyor musun? Ruh İşkencecisi. Çünkü dünya üzerinde gördüğün çoğu işkencecilerin aksine benim işkencelerim o kadar içtendi ki... Acıyı bedeninde değil ruhunda hissederdin. Ve Freddy'ye yaptıklarım yalnızca başlangıçtı Emily. Seninle çok eğleneceğiz..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İskeletler Diyarı
FantasyMerakın beraberinde getirdiği macera, mistik olaylar, gizemli bir diyar ve tabi ki de... İskeletler! Herkes İskeletleri ürkütücü bulur. Öyleler mi acaba? Bazıları öyle. Ölü oldukları için tabi. Ama ölmeden önce hepsi bizim gibi insanlardı. Ölüm neyi...