... Freddy'nin gözünden ...
Şaka gibiydi ve üstüne üstlük komik bile değildi. Madem şarkıda söylenen her şeyi oynayacaktık, o zaman bizi gerçekten bırakmaları gerekiyordu. Öyle değil mi? Ama hayır, o hariç her şeyi yaptılar.
Odadan çıkınca Emily'nin halinden az önceki odada olanlardan epey bir hoşlandığını anlayabiliyordum. Ama bu konuda takılmadım. "Şimdi bir dilek hakkımız var." dedim. "Senin şu atlı dostunla konuşmamız için bir şeyler yapabilir miyiz?"
"Sanmıyorum." dedi omuz silkerek. "Burası büyüler tarafından korunuyor. Buradan çıkana onunla konuşamayız."
"O halde... Neohirozming ile konuşmayı denememiz gerekiyor." dedim elimdeki en büyük umut kaynağını ortaya sunarak.
"Saçmalama Freddy." diye bağırdı. "Eğer anlatılanlar doğruysa, adı her ne ise o şamanın bize yardım edeceğini mi sanıyorsun? O buranın Alfa'sı gibi bir şey. İlk asker, şuan büyük ihtimalle Pomatrik'ten sonra en yetkili kişidir. Bize neden yardım etsin ki? O da bütün iskeletler gibi buranın büyüsü altında bir köle."
"Programlanmış robotlardan farkları yok, haklısın." dedim. Haklıydı, bunu düşünmek aptallıktı. Çünkü içeriden bir dostumuz olamazdı, onların artık bir iradesi yoktu.
Derken bu sefer yerden çıkmak yerine direkt olarak duvardan çıkmayı seçen bir iskeleti fark ettik. Kılıcımı çekerek "Neler oluyor? Yine mi arena yoksa?" diye sordum. Ancak iskeletin elinde bir şey yoktu. Hatta kafatasının arka tarafı çıkartılmış veya kopmuş gibiydi. Aynı Karayip Korsanları'ndaki gibiydi.
"Kimsin sen?" diye sorduk aynı anda.
"Tabelayı oku lütfen sayın cehalet kölesi misafir, olur mu?" dedi küçümser bir ifadeyle. Şaşkın bir şekilde kaşımı kaldırıp kılıcımı kınına soktum ve tabelanın yanına gittim.
"Ders zamanı : Bilinmesi gereken gerçekler bilinecek ve öğrenilmesi gereken şeyler öğrenilecek. Ders zamanı, öğrenin. Bilin ve itaat edin. Ona saygı gösterin."
"Hikaye zamanı çocuklar!" diye bağırdı ve dönüp ona baktığımızda önünde bir sandalye, bir de iki kişilik kanepe duruyordu. Sandalyeye oturdu. Eliyle bize işaret yaparak kanepeye oturmamızı istedi. Birlikte gidip kanepeye oturduk. O da böylece hikayeyi anlatmaya başladı.
... Üçüncü ağızdan anlatım ...
İsa ve Yahudiler'den bile öncesine dayanan bir inanca göre, tanrı dünyayı yaratırken kendinin en önemli özelliğini koymuş. Sürekliliğini, yani sonsuzluğunu. Dünya maddi olarak yok olsa bile, onun dünyasında hiçbir şey hiçbir zaman yok olmaz. Çünkü tanrı, varlığı yok olmamak üzere yaratmıştır.
İsa'nın doğumundan çok ama çok öncesinde şuan İngiltere olarak adlandırılan topraklarda yaşayan halklardan biri, çok küçük bir nüfusa sahip olsa da tarihe adını yazdırmamış ve insanlar tarafından unutulmuş bir dine inanmışlardı. Çünkü o küçük topluluktaki bir insan, tanrı tarafından özel olarak seçilip peygamber olmuştu.
Şuanda inanılan kutsal dinlerden çok daha farklı bir anlayışı vardı. Örnek olarak; evlilik dışı cinsel ilişki serbestti.
"Ölüm yakın fani insanlar, o yüzden size söyleyeceğim tek şey hayatın keyfini çıkartmanız. Eskiden inandığınız evlilik dışı ilişkinin yanlış olmasıyla ilgili her şeyi aklınızdan çıkarın. Çünkü ben sizi dünyaya, test etmek için yollamadım. Tek testiniz, ölüm olacaktır!" diye söylenmişti onların kitabında.
Başka bir örnek olarak ise, diğer dinlerdeki gibi "Yalan söylemeyin, kibrinize hakim olun, haksız kazanç yapmayın" öğütleri vermiyordu. Bunun yerine daha çok "Korkularınızla yüzleşin, içinizdeki öfkeyi kontrol ederek doğru yere savurun. Çünkü öfkenizin köpeği olursanız, benim testimden geçemezsiniz. Ancak öfkeniz sizin köpeğiniz olursa... Elinizde en büyük gücü tutuyor olursunuz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İskeletler Diyarı
FantasyMerakın beraberinde getirdiği macera, mistik olaylar, gizemli bir diyar ve tabi ki de... İskeletler! Herkes İskeletleri ürkütücü bulur. Öyleler mi acaba? Bazıları öyle. Ölü oldukları için tabi. Ama ölmeden önce hepsi bizim gibi insanlardı. Ölüm neyi...