... Emily'nin gözünden ...
İskeletler yetmezmiş gibi, bir de Azrail'in kendisiyle karşılaşmıştım. Bir de atı vardı. Şaka mıydı bu? Hiçbir kutsal kitapta Azrail'in bir atı olduğundan bahsetmiyordu. Ha tabi İncil'de Mahşerin Dört Atlısı olayı hariç. Ancak ondaki tam olarak azrail sayılmazdı sanırım. Yoksa o muydu?
Kapıdan çıktığımda Freddy'yi gördüm, titriyordum korkudan. Bana bakıp güldü ve "Ne o, hayalet görmüş gibisin?" dedi.
"Az önce korku odasından çıktığımızın farkındasındır herhalde." dedim sert bir ifadeyle. Orada gördüklerimden bahsetmek istemiyordum. Çünkü o şey, işte Azrail midir her ne ise... Bana kimseye anlatmamamı söylemişti. O yüzden Freddy'ye de anlatamazdım. Anlatmalı mıydım acaba? Öncelikle o atlı adam benim hayatımı kurtarmıştı, hem de iki kez. O yüzden ona güvenmek en iyi seçeneğimdi. Derken bana ne gördüğümü sordu.
Geçiştirmem gerekiyordu. "Azrail şekline bürünmüş bir iskelet." dedim uydurarak. "Bana yaklaştı, ona yüzleşeceğimi söyledim. Beni ölüme yaklaştırdı ama öldürmedi. Sonra da testi geçtiğimi söyleyerek geçmeme izin verdi. Sen ne gördün?"
"Ne sen sor, ne de ben söyleyeyim Emily..." dedi iç geçirip. "Tanrım, görmeliydin. Yılan boynuma dolandı. En çok korktuğum şey oydu. Altıma edecektim neredeyse. Bana onunla yüzleşmemi söylediler ancak ben kılıcımı doğrulttum ona. Sonrasında da pes edip, onunla yüzleştim. Sanırım, gerçekten de korkularımızla yüzleşmemizi istiyorlar."
Onu dinledim ancak söylediklerini pek de önemsemedim çünkü az önce bir Azrail ile... Afedersiniz, iki tane Azrail ile karşılaşmıştım. Biri sahte, diğeri gerçek olandı tabi. Etrafa bakındım. Kendi çapımda 'mola odası' dediğim yerdeydik yeniden. Tabelayı bularak Freddy'den önce yanına koştum ve okumaya başladım.
"Korku odasından canlı kurtuldunuz, bundan sonraki hayatlarınızda bu şeylerden korkmayacaksınız. Ne güzel! Yardım gerektiğinde bulacağınızı hatırlatmak isteriz. Ancak şöyle de bir sistem var sevgili misafirler; ilk aldığınız yardım bir giriş bonusuydu. Bedavaydı yani. Bundan sonra o iskeleti çağırma haklarınız olacak. Korku odasından canlı kurtulduğunuza göre, bir hak kazandınız. Bunun gibi testleri geçerek haklar toplayacaksınız ve istediğiniz yardımı isteyebileceksiniz. İsterseniz bu hakkı şimdi kullanabilirsiniz, ya da sonrası için saklayabilirsiniz."
Her test için bir istek hakkı demek... Ben de istediğimiz zaman yardım alabileceğimizi sanıyordum ki bunu düşünmek aptallıktı. Kimse kimseye bedavadan bir şey vermez çünkü. Bunu hak etmemiz gerekir.
"Sonraki durak, arzu odası. En çok istediğiniz şeye karşı koymak zorunda kalacaksınız bu odada. Bu bir bakıma kolay, bir bakıma zor olacak. En çok istediğiniz şey sizin karşınızda belirecek. Siz ise, burada kalıp o şeye sahip olmak ve devam edip dışarı çıkma şansı yakalamak arasında bir seçim yapmak zorunda kalacaksınız."
Arzu odası mı? Saçmalık. Benim büyük bir arzuyla istediğim bir şey yoktu bile. Her neyse, kolay olacaktı. Çünkü şuan en çok istediğim şey buradan çıkmaktı. O halde... Bir paradoks olmayacak mıydı bu? Bir çıkmaz yol yaratacaktım. Buradan çıkmak için, buradan çıkma yolunu terk edecektim.
Önce Freddy'ye baktım, ardından önümüzde yine mavi delikler açılmasını bekledim. Birkaç saniye sonra önceden olduğu gibi ikişer tane delik açıldı. Bu sefer tereddüt etmeyecektim. Önceki oda her ne kadar korkudan titrememe sebep olsa da, ilk seferinde alışma durumu vardı bende. Freddy'den önce koşarak soldaki mavi yuvarlağın önünde durdum. O da yürüyerek yanımdaki deliğin önünde durdu. Başlarımızla birbirimize işaret verdikten sonra aynı anda atladık.
Alışmaya başlıyordum sanırım. Yumuşak mindere düştükten sonra ayağa kalkıp etrafıma bakındım. Etraf mumlarla aydınlatılmıştı ve önümde bir ayna vardı. Aynada gördüğüm şey, Freddy'nin bir gazeteciyle röpörtaj yaptığıydı. "İskeletler diyarı" denilen yerin sırrını nasıl ortaya çıkardığıyla ilgili şeyler söylüyordu.
Bu da neydi şimdi, en çok istediğim şey Freddy'nin bu gizemi çözmesi miydi yani? Solda bir iskelet belirip bana kafasını uzattı. "Arzularını takip et, ya da yoluna devam et yolcu." dedi. Söylemeliyim ki, buradaki her iskeletin konuşması farklıydı. Bana uzattığı kafatasını alıp güle güle kapıya yöneldim. Anahtarı çıkartıp kapıyı açtım.
Çıktığımda Freddy'yi gördüm. O da şaşırmış gözüküyordu.
"Ben neden az önce bir aynada senin abine işkence ettiğini gördüm bana açıklayabilir misin?" diye sordu benim bir cevabım olabilecekmiş gibi.
"Hayır, asıl soru; neden birbirimiz ile ilgili şeyler gördük?" dedim düzelterek.
Birkaç saniye bunun üstüne düşündükten sonra gülerek cevapladı. "Korku odasına girerken sen sağ taraftaki deliğe atlamıştın, ben de sola. Değil mi?"
"Evet." diye cevapladım.
"Sanırım doğru olan buydu, bu seferkinde sen sola ben de sağa atladım." dedi büyük bir gizem çözmüş gibi bir havayla. "Sanırım gireceğimiz odaları karıştırdık. Benim girmem gereken odaya sen girdin, ben de senin odana girdim."
"Lanet olsun..." dedim gülerek.
İşte o zaman, yanlışlıkla da olsa İskeletler Diyarı'nın tek hatasını fark etmiştik. Eğer birbirimizin odalarına girersek, o zaman her şey çözülürdü. Örneğin, o benim odama girip benim karşı koymam gereken arzuya kolaylıkla karşı koyardı. Ben onun odasına girer, aynı şeyi yapardım. Ancak o zaman bunu düşünememiştik. Çünkü benim aklımda yalnızca buradan olabildiğince çabuk çıkmak vardı. Onun aklında ise... Daha önce gördüğüm gibi, buranın gizemini çözmek.
Sanırım maceraperest birisiydi. Onun bu huyunu sevmeye başlıyordum. O an için ise tek umduğum şey, bu maceraperestliğinin ona motive olması ve olabildiğince çabuk çıkabilmemizi sağlamasıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İskeletler Diyarı
FantasiaMerakın beraberinde getirdiği macera, mistik olaylar, gizemli bir diyar ve tabi ki de... İskeletler! Herkes İskeletleri ürkütücü bulur. Öyleler mi acaba? Bazıları öyle. Ölü oldukları için tabi. Ama ölmeden önce hepsi bizim gibi insanlardı. Ölüm neyi...