... Freddy'nin gözünden ...
Emily'ye güven konuşmamı verdikten sonra oradaki iskeletlerden birinin kafatasından çıkan anahtar ile kapıyı açtım. Böylece ikimiz de mavi dairenin içinden, mola odasına geçtik. Sürekli elimde tutmak zorunda olduğum el fenerinin ışığını yakmama gerek kalmıyordu ancak keşke cebime sığsaydı diyordum. Bir dahakine sırt çantası isteyecektim.
Bir şey bile söylemeden tabelanın yanına koştum hemen. Ön tarafında "Acemiler için iskelet saldırısı : Hazırlıklı olun, onlar sizleri yok etmeye programlanmış bir robot gibi olacaklardır. Yine aynı odalara gideceksiniz. Hazır olduğunuzda mavi dairenin içine atlayın." yazıyordu.
Bunları sesli bir şekilde Emily'ye okuduktan sonra ona dönüp baktım. Bende bir el feneri ve bir kılıç vardı - ki kılıcımı şuana kadar hiç kullanmamıştım.
"Az önce itiraf odasından çıktık." dedim. "Bir dilek hakkımız var yani şuan, senin de kullanabileceğin bir kılıç isteyebiliriz."
Gülerek karşılık verdi. "Freddy, buradan çıkmak tarzı şeyler istemediğin sürece isteklerde sınır yok." dedi. Ardından yardımcı iskeleti çağırdı. Ona şöyle dedi; "İçinde bir çift tabanca, beş tane içinde pili olan el feneri ve yirmi tane o tabancalara uyacak olan şarjörler bulunan bir çanta istiyorum."
Ve iskelet yerin atlına girip, üç saniye sonra bir çantayla geri geldi. Çantayı Emily'ye uzatarak gözden kayboldu. Emily çantayı açtığında tam da söylediklerinin olduğunu gördüm. Gerçekten de çok büyük bir açık keşfetmişti. Zekice bir hareketti bu.
"Şimdi hemen girecek miyiz?" diye sordum. Ancak Emily'nin cevap vermesine fırsat bile olmadan yerin altından kılıçlı bir iskelet çıkıverdi. Ben de kılıcımı çektim ancak o elini uzatarak elimdeki kılıcı yere düşürdü. Diğer elini de uzatarak çantayı kendine çekti. Ne olduğunu anlamıyordum. Bunu neden yapıyordu? Acaba açık bulduğumuz için bir cezalandırma olayı falan mıydı?
Ardından tabelanın arkasına baktım, ancak ek olarak bir şeyler yazmıyordu. İskelet elindeki çantayla koşarak bütün odayı turladı resmen. Ama nedense diğer iskeletler gibi yer altına girmemişti. Kılıcımı çekerek "Dur!" diye bağırdım onun önüne geçtiğimde. Dediğimi yaptı.
"Ne istiyorsun?" diye sordum.
"İskelet hakemi heyeti beni görevlendirdi." dedi üzerime yürüyerek. "Ve 18. yüzyıldan sonra üretilmiş herhangi bir silahın kullanımı kesinlikle yasak. Onları geri almam gerekiyordu."
"Ne?" diye bağırdım. "Nasıl yani? Ama onlar bizim dilek hakkımızdı."
"Çok geç, onların düşüncelerine göre bu hile yapmak olurmuş. O yüzden silahları kullanmanıza izin veremem!" diye bağırdı o daha yüksek bir sesle.
"Tamam ya, o zaman el fenerlerini ver bari!" dedim kılıcımı indirerek. O da çantanın içinden silahları ve şarjörleri kendi eline alıp çantayı yere bıraktı. "Eğer ki bir daha hile yaparsanız, sizinle bir düello yapacağız ve kazanan ben olacağım!" diye bağırdıktan sonra da hırlayarak yerin dibine girdi.
"Harika, bütün iskeletlerle ben uğraşacağım şimdi." dedim kılıcımı kınıma takarken.
"Zaten tabanca olması biraz saçma olurdu, sanırım eğlenmemizi istiyorlar." dedi Emily. "Ama merak etme, iskeletler zararsız yaratıklar. Bunu öğrendim bugün. Çünkü düşün bak, bize saldıracak olan iskeletlerin elinde sadece kılıç ve mızrak falan olacaktır. Az önceki gibi üst düzey iskeletlerle karşılaşacağımızı sanmıyorum."
Gülerek "Sadece kılıç ve mızrak öyle mi?" dedim dalga geçer gibi bir ifadeyle. "Hatırlatmak isterim Emily, gülümseyen iskeletin de elinde sadece bir mızrak vardı. Ve sonra ne olduğunu biliyorsun."
Bir adım yaklaşarak sert bir bakışla "Korkak gibi saklanmayacağım, konu kapanmıştır." dedi. En sonunda kabul ettim. Tabelaya doğru dönüp "Hazırız!" diye bağırdım. Bir saniye sonra mavi delik açıldı. Üçe kadar saydıktan sonra birlikte atladık.
Bu sefer o küçük oda yerine, arena tarzı bir yere geldik. Dört taraftan da girişi olan, üstü kapalı, seyircisi olmayan, yeri beton olan bir yer. Ama genişti yine de.
Birden nereden geldiği belli olmayan bir ses duydum. "Her girişten beşer tane olmak üzere toplamda yirmi tane iskelet ile karşılaşacaksınız. Hazırlanın! Üç, iki, bir... Saldırın!"
Son kelimeyi söylediği anda o girişlerde teker teker iskeletler doğmaya başladı. İlk olarak doğan iskelete ilk saldırıyı ben yaptım ve fazla bir hareket yapmama bile gerek kalmadı. Direkt olarak parçalara ayrıldı. Orada kalan dört iskeleti de halletmem on saniyemi aldı sadece. Arkama baktığımda Emily'nin bir iskeleti çoktan hallettiğini gördüm. Kafatasını çıkartıp onu parçalara ayırmış ve kolunu çıkartıp silah olarak kullanmaya başlamıştı. Zekice...
Ardından bir anda bütün iskeletlerin Emily'ye yöneldiğini gördüm. On dört iskelet birden Emily'ye yöneliyordu, Onu ortalarına alıp ürkütücü bir şekilde yaklaşmaya başladılar. O her ne kadar hızlı hareketleriyle birkaç tanesini devirmeyi becerebilse de hala daireyi daraltmaktaydılar. Koşarak onların dikkatini kendi üstüme çektim. Bu sefer beni ortaya aldıklarında her zaman yapmak istediğim şeyi yaptım. Çok esnek bir bilek hareketi ile kılıcı elimde 45 derecelik bir açıda tuttum ve sol dizimi kırarak kılıcımı sıkıca tuttum. Ardından... Etrafımda 360 derece döndüğümde kılıç bütün iskeletlerin kafataslarını yerinden çıkartmıştı. Tek bir kılıç hareketi ile ondan fazla iskeleti haklamıştım!
Koşarak Emily'nin yanına gittim. "İyi misin?" diye sordum.
"Evet." dedi ve etrafına baktı başka iskelet kaldı mı diye, ardından şaşkın bir ifadeyle "Bu muydu yani?" diye sordu.
"İskelet katliamı yaptık az önce." dedim ben de. "Şimdi ne olacak?"
Yerin altından bir iskelet daha çıktı. Neden teker teker yollamaya devam ediyorlardı diye düşünürken Emily elini uzatarak kılıcımı aldı benden. Ardından birkaç adım ilerledikten sonra aynı benim yaptığım gibi sol dizini bükerek kılıcı 45 derece açıyla tuttu. O an gülümsedim, benden kılıç numarası öğrenen birinin olması güzel bir histi çünkü. İskelet kılıcın etkileyebileceği mesafeye geldiği an aynı benim yaptığım gibi etrafında 360 derece dönerek iskeletin kafatasını yerinden çıkarttı. Üç metre öteye uçmuştu kafatası. Kafatasını alıp yanıma geldi ve kılıcı bana geriye uzattı. "Yapmasma içimde kalırdı." dedi gülerek.
Ardından kafatasının içine elini sokarak anahtarı aldı ve ilerideki kapıyı açtı. Her zamanki prosedür işte. Bekleme odasına geldiğimizde kutlama yapacaktık neredeyse. Küçük kutlamamızı da yaptıktan sonra tabelanın yanına gittik birlikte.
"Ölümün dansı : Dans etmeyi bilseniz iyi olur, çünkü birazdan karşılaşacağınız iskeletler dans etmenizi isteyecekler."
"Bir dakika." dedi Emily." Ölümün dansı mı? Bu bir şarkı ismi. Iron Maiden grubunun en sevdiğim şarkısı hatta."
"Ne yani, o şarkıyı çalıp dans etmemizi isteyecekler?" diye sordum.
"Sanırım öyle." dedi omuz silkerek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İskeletler Diyarı
FantasyMerakın beraberinde getirdiği macera, mistik olaylar, gizemli bir diyar ve tabi ki de... İskeletler! Herkes İskeletleri ürkütücü bulur. Öyleler mi acaba? Bazıları öyle. Ölü oldukları için tabi. Ama ölmeden önce hepsi bizim gibi insanlardı. Ölüm neyi...