Bölüm 3 : Gülümseyen iskelet

165 13 0
                                    

... Freddy'nin gözünden ...

O da bütün bunların benim başımın altından çıktığını düşünüyordu, ben de onun başının altından çıktığını düşünüyordum. Ancak şuan düşünmemiz gereken tek şey, buradan nasıl çıkacağımızdı. O benden korkuyor, ben ondan korkuyordum. Ama sözde ona güveniyordum sorsaydı eğer. Ki aslında korkmamız gereken şeyler birbirimiz değil, o şeylerdi. İskeletler yani... Hatta korkmamamız ve odaklanarak dayanışma içinde çalışmamız gerekiyordu. 

Emily'den bir 10 santim kadar uzundum. Dağınık ve uzun saçlarım vardı - uzun derken seksenlerin rock ve metal müzisyenleri kadar değil tabi. Kişilik olarak konuşmak gerekirse ise; söylememe bile gerek kalmadığını düşünüyorum, ben de en az Emily kadar merakına yenik düşen ve bu yüzden sürekli başımı belaya sokan biriydim. Genelde her ne kadar cesur ve sert görünsem de, içten korkak ve duygusal biri olduğumu biliyordum. 

Söylemem gerekiyor ki, ilk başlarda birinin özellikle bizi seçip kaderimizle oynamış ve buraya yönlendirmiş olduğunu düşünüyordum. Çünkü buraya kimsecikler gelmezdi. Ormana bazı oduncular gelirdi ancak buralara kadar gelmiş ve ayrıca benimle yaşıt olan bir kız çocuğu, bir tesadüf müydü? Sanmıyorum. Bunun bir büyü olduğunu düşünüyordum.

Birkaç dakika geçtikten sonra Emily'nin kolumu dürtmesiyle ona döndüm. Bana ileriyi gösteriyor ve "Sanırım yolu sormamız gereken iskeleti buldum." diyordu. Gösterdiği yerde ayakta dikilmiş ve gülümseyen bir iskelet vardı. O da nereden çıkmıştı böyle?

Emily yürümeye başladı. Ona saldıracağından endişelensem de bir şey diyemedim. Çünkü o buradan çıkmayı benden daha da çok istiyordu. İskeletin önüne geldiğinde "Bayım!" dedi, ardından öksürerek düzeltti. "Bay... Bay gülümseyen iskelet?"

İskelet ise gülümsemeye devam ediyordu sadece. Ya da bütün iskeletler gülümsüyor gibi görünüyordu. Bilmiyordum, buna gülümseyen iskelet diye kendileri yazmışlardı zaten. 

"Yeni misafirler!" diye bağırdı Emily'yi en sonunda fark eden iskelet. Emily'ye doğru koşmaya başlayınca bu Emily'nin korkmasına sebep oldu. Çünkü elinde bir mızrak vardı. Ancak Emily kaçamadı. İskelet de ona bir zarar vermedi zaten. Birkaç adım kala durarak "Hoş geldiniz!" dedi. Ardından bana da bakıp selamladı, ben de ona karşılık verdim.

"Yolu size sormamız gerekiyormuş." dedi Emily çekinerek.

Tam bu sırada tabelanın altında tozlanmış bir yeri fark ettim. Üfleyerek tozu sildiğimde bir yazı daha belirdi. 

"İskelete ancak gülümserken sor sorularını, yoksa saplayacak size keskin mızrağını."

Gözlerimi tabeladan ayırıp iskelete baktığımda onun gülümseyen kafatasının somurtan bir şekle geldiğini fark ettim. Emily bundan hoşlanmayıp bir adım geri çekildi ve bana dönerek korkuyla baktı. 

Ne diyeceğimi bilemedim. "Kaç!" diye bağırdım sadece. Ancak daha bunu dememle birlikte iskelet bir bağırışla birlikte mızrağını Emily'nin karnına sapladı... Tanrım, bu manzarayı hala unutamıyorum. Bir insanın ölümüne tanıklık etmek berbat bir şey. "Emily!" diye bağırdım elim titremeye başlarken.  Uzun süredir tanıdığım biri değildi, ama hiç böyle biteceğini düşünmemiştim. Ancak üzülmeye veya yas tutmaya bile fırsat bulamadan iskelet bana doğru koşmaya başladı. Neyse ki aramızda epey bir mesafe vardı ki kılıcıma uzanarak kendimi savunacak vakti bulacaktım.

Kılıcımı alıp ona doğru koşmaya başladım, o da mızrağıyla bana doğru koşuyordu. Tam bir gladyatör savaşı gibiydi. Ancak tam da bana koşarken gülümsemeye başladı ve durdu. Ben de biraz sendeleyip durdum. Bu bir şaka mıydı? Bir de yetmezmiş gibi, bozuk plak misalı "Yeni misafir, hoş geldin!" diye tekrar etti bana doğru. Ardından geride bıraktığı cesede dönerek "Yazık oldu... Güzel bir kızdı. Yardıma ihtiyacı var." dedi ve elini havaya kaldırdı. "Yardıma ihtiyacın olduğunda bulacaksın, et sahibi yaratık!"

İskeletler DiyarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin