02

1.7K 261 196
                                    

Yang Jeongin

Günlerimi plajın ıssız köşelerinde, deniz dalgalarının sesi eşliğinde kitap okuyarak geçiriyordum. Yaklaşık bir hafta olmuştu, her şey oldukça sakindi. Okuduğum kitaplarla kendime birçok şey kattığımı düşünüyordum. Bu benim için eğlenceli geçen bir zaman demekti.

Güneş yavaş yavaş batmaya başlamışken oturduğum yerden kalktım. Kalçamdaki kumları temizleyip elime kitabımı aldım ve eve doğru çıkan yokuşu yürümeye başladım. Karnım gurul guruldu, bu adımlarımı hızlandırmama sebep olmuştu.

Eve geldiğimde amcam evin salonunda koşturarak üzerini değiştiriyordu. Anlamsız bakışlarımı üzerinde dolaştırmaktan başka bir şey yapamamıştım.

"Masanın üzerinde senin için yemek hazırladım, benim gitmem lazım." aceleciliği sesinden bile belli oluyordu. Bu adam her zaman bu kadar panik miydi?

"Nereye?" diye sordum yanına doğru adımlarken. Elini dolaştırdığı kravatını bağlamaya koyulmuştum. "Sakin olsana amca, yoksa randevuya mı gidiyorsun?" yüzüme yaramaz bir gülücük yerleştirdiğimde kafama bir tane yapıştırmıştı. Aniden gelen şeyi görememiştim. "Ah!" diyip kravatı bağlamamın ardından başımı okşadım. "Ne randevusu seni cüce! Karakola gidiyorum. Tuhaf bir vaka varmış. Benim yardımımı istediler." gözlerini kaçırarak devam etti söylediklerine. "Davalar beni fazla heyecanlandırıyor."

Tuhaf bir vaka olduğunu söylediğinde parıldayan gözlerimi hayal edebilir misiniz? Ben edebiliyorum. Zaten aniden amcamın koluna yapıştığımdan amcam da neye uğradığına şaşırmıştı.

"Beni de götür!"

"Manyak mısın Jeongin? Bırak kolumu!"

Kolunu kurtarmaya çalıştıkça daha çok çektim kendime. Sarılıp başımı kaldırarak yüzüne bakarak şirin bakışlar attım amcama. O ise bakışlarını kaçırmıştı, demek ki işe yarıyordu. "Amca! Amcacığım lütfen! Ne istersen yaparım, lütfen amcacığım!"

"Of..."

"Amcacığım!"

"Tamam Jeongin."

Kollarımı amcamdan ayırıp yerimde zıplamaya başlamıştım. Duramıyordum. O kadar mutluydum yani, anlıyor musunuz beni?

"Git önce bir şeyler atıştır. Ben de çantamı toplayayım çıkarız." gülümseyerek mutfağa uçmuştum. Masadakilerden hızlıca atıştırmaya başladım.

Dakikalar sonra evden çıkmıştık. Amcamın arabasına binip karakola geldiğimizde karşılaştığım bina beni şaşırtmamıştı. Yıllar önce yapıldığı belli olan bir binanın içine girmiştik.

"Demek sen geldin Yang."

Amcam gelen sesle beraber o yöne ilerlediğinde bir ördeğin annesini takip etmesi gibi tam arkasında ilerliyordum. Adamın yanına ulaştığımızda çok küçükmüşüm gibi saçlarımı okşamıştı. Garip bakışlarımı atmaktan çekinmedim o an. "Hey, bu kim Jisung?" dediğinde kaşlarımı çattım. Ben de buradayım hani, bana da sorabilirsin?

"Yeğenim, bu yaz bende kalacak. Bugün gelmek için çok ısrar etti, kıramadım." adam amcama gülümseyip bana yüzünü çevirdi, "Ben Lee Minho." gülümseyen yüzle karşılaştığımda ben de gülümseyerek karşılık verdim, "Memnun oldum, ben de Jeongin." elimi öne uzattığımda karşılık vererek sıktı.

Amcam yanımızdan yavaşça sıyrılırken "Hoşça kalın efendim." dedim ve onun peşinden gittim. Adamın el sallamasını gördüğümde başımı önüme çevirip amcama yetişmek için adımlarımı hızlandırdım. Beynimde marketteki polis dolanıyordu. Yüksek ihtimal o da buradaydı. Şimdi gördüğümde şok falan olamazdım, sonuçta bir polisin karakolda olması kadar doğal bir şey yoktu. Ancak onun beni görmesi şaşırtıcı olacaktı ve ben oldukça eğlenecektim, orası kesindi.

the spanish caseHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin