05

1.3K 251 180
                                    

tw// yeme bozukluğu

Hwang Hyunjin

Yaklaşık iki dakikadır Jisung'ın kapısında, ziline basıyordum. Buluşacağımızı biliyordu. Halletmem gereken bir yığın evrağın altında bana yardım edeceğini söylemişti. Şimdi ise işten kaçıyordu.

Kapı nihayet açıldığında karşımda Jeongin'i görmem bir olmuştu. Daha yeni uyanmışa benziyordu ve neden... bu kadar güzel görünüyordu? Yeni uyanan biri için normal değildi ki bu.

Saçları birbirine dolaşmış gözleri yarı açıktı. Esneyerek karşılamıştı beni. Kendine bir beden büyük gelen açık mavi pijama takımı onun üzerine çok yakışmıştı. Gözlerini ovalayıp kıvrılmış olan şortunun eteğini düzeltti. Sanırım hayatımda ilk kez birinden gözlerimi alamıyordum.

"Sabahın köründe ne işin var burada?" diye uykulu sesiyle anlık çıkıştığında aşırı sevimli görünüyordu. Gerçi o her zaman böyleydi ya. Bana aptalca çıkışırdı ancak dışarıdan nasıl göründüğünden en ufak bir haberi yoktu. Çoğu zaman yanaklarını sıkmak istiyordum.

Gülerek karşılık verdim ve "Saat iki oldu haberin yok mu?" dedim. Kaşları havalanmıştı, "Gerçekten mi?" dedi. Başımı aşağı yukarı sallayarak onu onayladım. "Amcan nerede? Bana yardımcı olacaktı." dediğimde "Neye yardımcı olacaktı?" dedi. Aynı zamanda kapının önünden çekilip bana yol açmıştı. İçeri geldiğimde ayakkabılarımı çıkarıp bana verdiği terlikleri giydim. Her işe bulaşmak istiyordu, sorduğu sorudan belliydi. Bize katılmayı çok istiyordu ve açıkçası dün bayağı bir yardımı dokunmuştu. Hatta o olmasa önemli bir ayrıntıyı kaçıracağımız muhtemeldi.

"Çok sıkıcı işler, tamamlanması gereken evraklar falan var. Yani ilgilenmek istemezsin." dedim. Beni başıyla onayladı ve ardından "Amcam duşta sanırım, sen salona geç o da gelir yakında." diye karşılık verdi.

Onun sözünü dinleyerek salona gitmiş ve kanepeye oturmuştum. Çantamdan bir yığın kağıt çıkardığımda ağlamak istedim. Hepsini bir günde nasıl bitirecektik?

Dakikalar ardından Jeongin salona gelmişti. "Amcam gelir birazdan. Yemek istediğin bir şey var mı?" diye sordu. Başımı iki yana salladım ve o mutfağa gitti. Jisung ardından salona girmişti. gömleğinin kol düğmesini iliklerken bana "Hoş geldin." dedi, karşılık verdim.

"Bir an evraklardan kaçtın sandım." diyip güldüm, o da gülümsemişti. "Böyle bir şansım olduğunu sanmıyorum." parmaklarını hafif nemli saçlarından geçirip "Hadi mutfağa gidelim, yemek yiyip başlarız." dedi. Onu onayladım ve oturduğum yerden kalkıp mutfağa giden Jisung'ı takip ettim.

Mutfağa geldiğimizde Jeongin akşamdan kalma yemekleri mikrodalgada ısıtıp tabaklara koymuştu. Yemek masasına oturup Jisung'la birlikte çubuklarımızı kavrayıp önümüzdekileri yemeye başlamıştık.

Jisung, "Hyunjin'e bir bardak süt koyar mısın?" dediğinde Jeongin onaylayıp buzdolabından süt kutusunu aldı. Dudaklarını birbirine bastırmıştı. Gülüyor muydu yoksa? Bu çocuk cidden benimle kafa buluyordu.

Doldurduğu bardağı önüme koymuştu. Demlediği filtre kahvesini kupasına doldurup yanıma bir sandalye çekti ve oturdu.

"Sütü çok seviyorsun galiba." dedi alayla. Tek kaşımı kaldırıp "Evet?" diye yanıtladım. Dalga geçtiği ortadaydı ancak ona daha fazla koz vermek istemiyordum.

Jisung, konuyu anlamış gibi görünüyordu. Yeğenine dönüp "Muhabbetinizi bölüyorum ama," dedi ve devam etti. "Jeongin, bir şeyler yesene. Annenler bana kızacak sonra, bu çocuğu aç mı bıraktın diyecekler." diye sitem etmişti. Jeongin oflayarak karşılık verdi, "Ama uyanınca bir şey yiyemiyorum amca, biliyorsun." demişti, gözlerini yerlerde dolaştırıyordu. Mahcup olmuştu sanki. Jisung'ın karşısında mahcup olması bu kadar kolay mıydı?

the spanish caseHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin