Hwang Hyunjin
"Cildindeki yanıklar oldukça derin, ancak ilk yardımı doğru uyguladığınız için kalıcı yara kalmayacak. İyi bir tedavi ile en kısa zamanda iyileşecektir. Bir de takviyeler gerekiyor, reçeteyi birazdan elinize ulaştıracağım. Bu sırada hastamız tedavi altında olacak. Zamanı geldiğinde sizi çağıracağız. Geçmiş olsun."
Doktoru dinlemenin ardından sandalyeye, Jisung'ın yanına oturmuştum. Jisung ise telefonda Jeongin'in babası ile konuşuyordu.
"Joosung elimden gelen her şeyi yaptım. Gerçekten, bana inan. Onu sonuna kadar korumaya çalıştım. Özür dilerim."
Jisung'ın kendini suçlu hissetmesini anlayabiliyordum. Bunu Jeongin'in ailesine açıklamak oldukça zor olmalıydı.
"O iyi, tedavi aldığında daha iyi olacak. Endişelenmenize gerek yok, doktorlar tamamen iyi olacağını söyledi."
Jisung telefonunu kulağından çektiğinde "Kapattı." dedi, ellerini saçlarından oflayarak geçirmenin ardından "Buraya geliyorlar." diye ekledi.
İçimi bir panik kaplarken bunu olabildiğince belli etmemeye çalıştım. Jeongin'in ailesinden daha önce yeteri kadar bahsedilmişti, açıkçası onları görmenin Jeongin için iyi olmayacağını düşünüyordum. Üstelik ben onun sevgilisiyken bu durumda ne yapmam gerektiğini gerçekten bilmiyordum. Açıklayacak mıydık? Yoksa saklayacak mıydık? Kesinlikle saklama taraftarıydım. Ancak bu kararı Jeongin'e bırakacaktım.
Minho koridorun köşesinden dönmesiyle görüş açıma girmişti. Yanımıza gelmenin ardından Jisung'ın yanına oturup tek kolunu morali bozuk olan sevgilisinin beline doladı.
"Doktordan reçeteyi aldım. İlaçları alıp karakola gideceğim. Katili tamamen araştırmışlar, bana orada her şeyi açıklayacaklar." diye açıkladı bana bakarak. Sonra Jisung'a çevirdi bakışlarını, sevgilisinin yanağına bir öpücük bırakıp boştaki eliyle Jisung'ın elini tuttu. "Moralini bozma bebeğim, kendini suçlamayı da bırak. Bunların hiçbiri senin suçun değil, asıl suçlu da hak ettiği cezayı kül olarak ödedi." yanağına bir öpücük daha bırakmanın ardından Jisung'ın kulağına eğilip sesli bir fısıltıyla "Eğer kendini suçlamayı bırakırsan benden daha büyük bir öpücük alabilirsin." demişti. Minho'nun beni dövmemesi için gülümsememi durdurmaya çalıştım.
Jisung al al olmuş yanakları ile sevgilisine gülümserken benim de keyfim az da olsa yerine gelmişti. Jeongin iyi olacaktı, ciğerleri zarar görmüştü ve teninde bir sürü yanıklar vardı ancak bunu da bir şekilde atlatacaktı. Dava bitmişti, işsel sorunlarım son bulmuştu. Her şeyin düzeleceğine olan inancım gerçekten sonsuzdu.
Minho koltuktan kalkıp başıma bir tane patlatmıştı aniden. Bunu hak edecek ne yapmış olabilirim ki?
"Sen neye gülüyorsun öyle?" diye sordu, yemin ederim size gülmüyordum. Mutlu düşüncelerime gülüyordum, ya nedir benim bu çektiğim?!!
"Size gülmüyordum Hyung." diyip vurduğu yeri ovuşturmuştum. "Neyse." dedi. "Ben ilaçları almaya gideceğim. Bir şey olursa haber verirsiniz, hoşça kalın."
Ona veda etmemizin ardından uzaklaşmıştı. Oflayarak arkama yaslandım. Jeongin'in bir an önce uyanmasını istiyordum.
•
Koridorun başından şık giyimli orta yaşlı bir adam ve bir kadın sinirli sinirli yaklaşıyordu bize doğru. Jisung ayağa kalkmıştı. Sanırım bu ikili Jeongin'in anne babasıydı.
Bize yaklaşmalarının ardından adının Joosung olduğunu öğrendiğim adam Jisung'a dönüp "Oğlum nerede?" diye tok bir sesle konuşmuştu. Jisung ise karşısındaki odayı işaret ederek "Burada." demişti. Sanki bir yerden çıkıp kendimi tanıştırmam gerekiyormuş gibi hissettiğim için elimi uzattım ve "Merhaba ben Hyunjin. Jisung'ın iş arkadaşıyım." dedim. Adam elimi sıkmasının ardından "Ben Joosung." demiş ve elini çekmişti. Pek umrunda değildim ve umrunda olması gereken biri de değildim. Ancak kendimi tanıştırmam gerekmişti.
"Ne zaman içeri girebileceğiz?" diye sormuştu Jeongin'in annesi. Onunla da tanışacaktım ancak oğlundan başka bir şey düşünemiyor gibiydi. Gözleri kıpkırmızı olmuştu. Jisung "Bilmiyorum, içeride şu an bir hemşire var. Belki izin verebilir." diye yanıtladı.
Her birimiz hastane koridorundaki sandalyeleri işgal ederken dakikalar sonra hemşire Jeongin'in odasından çıkmıştı. Başhekim ile kısa bir görüşme yapmanın ardından bizim yanımıza gelip "Teker teker içeri girebilirsiniz." demişti. Hemen ayaklanmıştım, sonunda Jeongin'i görebileceğim için kalbim hızla atıyordu. Ancak o sırada ailesi ayaklanıp "Biz giriyoruz o zaman." dediler ve içeri girdiler. Gözlerimin dolduğuna yemin edebilirdim.
Odanın kapısını aralık bırakmalarından faydalanarak başımı içeri uzattığımda Jeongin'in açmakta zorlandığı gözlerine takılıkalmıştım. Beni görmeden gözleri direkt ailesine kaymıştı.
"Jeongin, oğlum! Nasılsın, iyi misin?" annesi ağlayarak haykırdığında Jeongin yüzünü ekşitti, henüz tam olarak kendine gelememişti ve birkaç kelime mırıldanıyordu.
"Hyunjin..."
Duymuştum.
Gerçekten uyandığı an benim ismimi sayıkladığına inanamıyordum.
"Hyunjin Hyung."
Gözyaşlarım bir anda çukurlarına dolarken kendimi tutmak için çabalamadım. Jisung ağladığımı görünce merakla hemen yanıma geldi. "Ne oldu? Jeongin iyi mi?" diye sordu. Hıçkırıklarımın ardı arkası kesilmezken elimi ağzıma kapattım. Başımı hızla aşağı yukarı salladım.
Jeongin'in babası odadan çıkmak üzere hareketlenmişti. "Hyunjin, Jeongin seni çağırıyor." dedi yanıma gelmesiyle. Ardından babası odadan çıkmayı hiç istemeyen karısını çıkarttı. Adam, Jeongin'in adımı sayıklamasından dolayı rahatsız olmuş ve şaşırmışa benziyordu.
Hızla içeri girdim ve Jeongin'in yanına ulaştım. Pek hasar almamış eline parmaklarımı doladım. Gözyaşlarımın bastırdığım seli yine bir dalgayla ortaya çıkmıştı. O an gözlerimin önünden geçti, Jeongin'in öleceğini düşündüğüm an. Kendimi tutamadığım, alevlerin içine atladığım an.
"Hyunjin..." dedi Jeongin. Onun da gözlerinden yaşlar süzülüyordu. Pek konuşacak hali olmasa da konuşmak istiyordu. "İyisin." dedi. Ailesinin beni izlediğini düşündüğüm için öpemesem de parmaklarımı siyah saç tellerinden geçirdim. Başımı hızla aşağı yukarı sallarken "İyiyim. Sen de iyi olacaksın sevgilim." dediğimde Jeongin gülümsedi. Yüzünde onca yanık varken yine çok güzeldi ve yine o gülümsemesi parlıyordu.
"Beni öper misin?" demişti, sesi ağlamaklı çıkıyordu. "Ama, ailen bize bakıyor. Sorun olmaz mı?" demiştim göz ucuyla ailesine bakarken. "Olsun, sen yine de öp." zorlukla konuşurken devam etti, nefeslerini güçlükle derin derin içine çekiyordu. "Sen beni öpmezken kendimi yalnız hissediyorum."
Dudaklarım yukarı kıvrılmıştı. Uzanıp dudaklarını incitmeden bir öpücük kondurdum. "Kendini her yalnız hissettiğin an ince dudaklarına öpücükler bırakacağım. Sakın korkma tamam mı? Seni seviyorum." gülümsemişti, başını aşağı yukarı salladı. "Ben şimdi gideceğim, Jisung da seni görmek istiyor. Hoşça kal sevgilim."
"Hoşça kal Hyunjin." yanından ayrılırken bana el sallamıştı. Gerçekten iyi hissettirdiğimi anlayabiliyordum. Ona daima iyi hissettirecektim.
•
uzun bir surenin ardindan yb geldiii bu ficin okuyucusu bir anda arttigi icin cok heyecanliyim umarim bol yorum gelir
birinci kisi anlatim yaparken cok zorlandigimi fark ettim bir daha bu ise kalkismayacagim gercekten... bolumun guzel oldugundan emin degilim ve boyle yazinca duyguyu tam veremedigimi hissediyorum
iki bolum sonra final bu arada umarim her sey icinize siner
hosca kalin kendinize iyi bakin babay
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the spanish case
Fanfiction[ hwang hyunjin × yang jeongin ] yang jeongin, cezalı olduğu için yaz tatilinde amcası dedektif yang'ın evinde kalmaya başlar. çözülmesi zor bir vakaya bulaşmışken polis hwang bu küçük dedektifin peşini bırakmaz. tamamlandı. wattpad üzerindeki ilk p...