06

1.3K 230 74
                                    

Yang Jeongin

Amcam ve Hyunjin işlerinin kalanını bitirmiş, akşam yemeği için bir şeyler hazırlıyordu. Ben ise odamdan çıkmıyordum, çıkmayacaktım da. Cidden amcam kalbimi o kadar kırmıştı ki, yüzüne bakmayı bile kendime çok görüyordum.

Hyunjin Hyung yemek için odama gelip çağırdığında yemeyeceğimi söyledim. "Ama sabahtan beri hiçbir şey yemedin, böyle olmaz ki?" dediğinde yine de kabul etmedim. Bu gece boğazımdan hiçbir şey geçmeyecekti ve o da söylediklerinden pişman olacaktı.

Bir saatin ardından yemeklerini yemiş olacaklardı ki Hyunjin Hyung gideceğini söylemek üzere kapıma gelmişti. Onunla vedalaşırken "Amcan dinle bence, söylemek istediği şeyler var." dedi ve gülümsedi. Başımla onayladım, dinleyeceğimden değildi tabii. Yalnızca konuşarak uğraşmak istemedim.

Geçen dakikalar ardından gitmişti. Amcamla yalnız kalmıştık ve bu beni oldukça geriyordu. Yine de ben odamdan çıkmadıkça yanıma geleceğini sanmıyordum. Bu yüzden yatağıma girdim ve popom kullanılmayacak hale gelene kadar yatarak dizi izledim.

Sonunda tuvaleti kullanmam gerektiğinde yataktan kalkmıştım. Saat gece yarısına geliyordu. Kapımı açtığımda ayağım sert bir şeye çarpmıştı. Karanlıktan net göremediğimden odamın ışığını açıp yere eğildim. Yerde bir sürü yiyecek ve aburcubur vardı, bir de not yazılıydı.

"Lütfen ye, aç kalmanı istemiyorum."

Umursamazca dokunmadım bile yerdeki kaplara. Üzerinden geçip lavaboya ilerledim. Onun böyle yapması daha çok sinirimi bozuyordu. Şimdi ise beni düşünüyormuş gibi davranıyordu, ancak beni düşünseydi zaten en başında öyle konuşmazdı. Hiçbir yerde istenmediğimi bana çok iyi hissettirmişti. Ancak gidecek yerim bile yoktu.

Lavabodaki işimi hallettiğimde odaya geri gelmiştim. Hiç oyalanmadan yatağıma tekrar girip ağlamaktan yorulan gözlerimi kapattım ve kısa sürede uykuya daldım.

Hwang Hyunjin

Dedektif Yang ile telefonda konuşuyordum ve günlerdir eve pek az uğrayan Jeongin'den yakınıyordu.

"Ne yapacağımı bilmiyorum. Ne konuşmaya cesaret edebiliyorum ne de ona gitme diyebiliyorum. Sabah ben uyanmadan evden gitmiş oluyor, akşam da dokuzda dönüyor."

"Seni görmemek için uzaklaştığını düşünüyorum, başka ne olabilir ki?"

"Seninle de mi konuşmuyor? Gerçi seninle de benim yanımda konuşabiliyordu, ben yokken konuşma şansı pek yok."

"Evet, haklısın."

"Kaç gün geçti Hyunjin? Beş mi, altı mı? Ben hala konuşamadım onunla. Sana söylemiştim değil mi? Kavga ettiğimiz gün tek lokma yemedi. Ertesi gününde de bir şey yediğini görmedim, ancak dışarıda yedi mi bilmiyorum. Hasta olacak diye korkuyorum, çok zayıf görünüyor. Pek uyumuyor da sanki, gözlerinin altı morarmış gibi."

"Gerçekten o kadar kötüleşti mi? En iyisi onunla bir konuşayım. Belki daha iyi hisseder. Seninle konuşması için de ikna ederim."

"Evet, çok iyi olur. Teşekkür ederim Hyunjin-ah."

"Rica ederim Jisung, daha sonra konuşuruz beni çağırıyorlar şu an."

"Tamam, hoşça kal."

Jeongin için endişeleniyordum. Cidden çok kötü durumdaydı ve bu beni hem sinirlendiriyor hem de dertlendiriyordu. Onun için ne yapabileceğimi düşünüp duruyordum.

Beni çağıran memurun yanına gittiğimde Jeongin'in yaşlarında bir gencin ifade verdiğini gördüm. Pek dikkate almamıştım, memur onunla konuşmayı bitirdikten sonra benimle konuşurdu.

the spanish caseHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin