19

1K 187 171
                                    

Hwang Hyunjin

Yaklaşık iki hafta geçmişti, Jeongin'in ailesi kasabadan ayrılmak için hazırlanıyordu, Jeongin'in de eşyalarını topladıkları için Yang Jisung'ın evinde gergin bir hava vardı.

Jeongin ise bugün taburcu olacaktı, henüz hiçbir şeyden haberi yoktu. Telefon görüşmesi yaparken neşesini kaçırmak istemediğimden bir şey söyleyememiştim. Hastaneden çıkacağı için seviniyordu, nasıl söyleyebilirdim ki? Yaraları kısa sürede büyük ölçüde iyileşmiş, sonunda her şeyin yolunda gideceğine inanmaya başlamıştı.

Jeongin'in babası Joosung, Jeongin'in gerekli işlemlerini yapmak için hastanedeydi, yakında burada olurlardı. Jeongin gideceği için Jisung ile keyfimiz hiç yerinde değildi. Başaramamıştım, Jeongin'i gerçekten benden alacaktı.

En azından ortamı bir şekilde yumuşatmak için yiyecek bir şeyler hazırlamıştık, artık tek kalan şey beklemekti.

Jisung dakikalar sonra pencereden baktığında "Geldiler." demişti. Onu duymamla koşarak kapıyı açtım. Jeongin ise beni görmesiyle bana doğru hızla koşmuştu.

"Hyung!"

Kollarını açıp bana sardığında ellerimi hızla beline doladım. Onu çok özlemiştim, çok daha iyi görünüyordu. Vücudundaki lekeler artık canını yakmıyora benziyordu.

"Jeongin, seni çok özledim." diyerek kokusunu içime çektim, kimse görmeden hızlıca burnunun ucunu öpüp gülümsediğimde çekingence gülümsedi. Onun her halini deli gibi özlemiştim.

Bakışları Jisung ile kesiştiğinde benden ayrılıp amcasına yöneldi. İkili hasretlerini giderirken misafir odasından elinde büyük bavullar ile anne çıkagelmişti.

Jeongin annesini gördüğünde amcasından uzaklaşıp yanına yaklaştı. Ona da sarıldı ve geri çekildiğinde "Ne zaman gideceksiniz? Şimdiden hazırlanmışsınız." demişti. Gideceğini bilmemesi canımı yakıyordu.

"Bu akşam çıkıyoruz, sen de geliyorsun küçük adam." annesinin gülümseyerek söylediği söz Jeongin'in gülümsemesini söndürürken birkaç saniye öylece baktı Jeongin. "N-nasıl yani?" demişti, o da istemiyordu gitmeyi.

"Eşyalarını topladım Jeongin, bu gece çıkıyoruz. Baban söylemedi mi?" Jeongin başını hızla iki yana sallarken "Gelmiyorum." dedi. Babası o sırada eve yeni girmiş, Jeongin'in dediğini duymuştu. "Geliyorsun Jeongin, itiraz kabul etmiyorum."

Jeongin hızla arkasına dönerek babasına baktı. Hep çekindiği adam yine sert bakışlarını üzerine doğrulttuğunda Jeongin'in yutkunuşuna şahit olmuştum. "Gelmiyorum," diye tekrarladı, "daha yazın bitmesine bir ay var." demişti.

Jeongin böyle uğraşırken öylece izlemek istemedim, ancak benim en ufak bir hareketim babasını tetikleyebilirdi. Olabilecek ufacık bir şansı da benim yüzümden kaybetsin istemedim.

"Az kalsın ölüyordun Jeongin, daha fazla onlara güvenemem. Bizimle gelmek zorundasın." Jeongin başını tekrar iki yana sallayıp devam etti, "Ben hastaneye yatmadan önce kaç kere aradın beni?" babası Joosung öylece yüzüne bakakalmıştı. Tam ağzını açacaktı ki Jeongin önce davranarak susturdu babasını.

"Bir, iki... başka da arama yok. Demek ki ne annem ne sen beni merak etmişsin. Bana yalan söylemeyi kes baba, her şeyin farkındayım. Beni fazlalık olarak gördüğünü biliyorum, eve gelsem bile gideceğim yer yatılı bir okul. Bırak da mutlu olduğum yerde kalayım."

Joosung derin bir nefes vermişti. Jeongin'i burada bırakmak istememesinin nedeni bendim. Bunu anlayabiliyordum, ancak Jeongin kendini haklı bir şekilde savunduğunda onun da diyebileceği bir şey kalmıyordu.

the spanish caseHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin