Hwang Hyunjin
Bu İspanyol davasının elimizden alınmaması için var gücümüzle çalışırken özel hayatımın tamamını oluşturan Jeongin'le de meşguldüm.
O hala ruh gibi dolaşıyordu etrafta, bize yardımcı olmaya çalışıyordu ancak o kadar yorgundu ki başarılı olamıyordu. Birkaç gün geçmişti, onunla sarhoşluk meselesini konuşmaya çalışmıştım ama her seferinde benden kaçmıştı. Onu her öyle görüşümde bütün nefesim vücudumdan emiliyormuş gibi, boğazıma eller sarılıyor, kalbim birinin elleri arasında sıkılıyormuş gibi hissediyordum. Kendimi dünyanın en kötü insanı olarak görmekten alıkoyamıyordum.
Şimdi ise saat akşam on bir sularındaydı. Jisung, ben ve Minho Jisung'un evine doğru yürüyerek ilerliyorduk. Karakolda tüm gün çalışıp hiçbir şeye ulaşamadığımız için hepimizin canı sıkkındı. Üzerimdeki ceketin yakalarını yukarı kaldırmıştım, soğuktu. Şu sıralar hiçbir şey iyi gitmiyordu.
Neredeyse gelmiştik, hepimizin evi vardı tabii ki. Ancak Minho sevgilisinin evinde kalmak istediğinden ve ben de akşam akşam buradan biraz daha uzak olan evime yürümek istemediğimden -ya da sürekli Jeongin'le olmak istediğimden- Jisung'larda kalacaktık.
Bir melodi öylece sokağa yayılmaya başladığında sesin telefonumdan geldiğini kavradım ve arayan kişiye baktım. Polis arkadaşlarımdan biriydi, aramayı onayladım.
"Hemen Park Sooyoung'un kaldığı otele gitmelisiniz, orada ölü bulunmuş."
Aniden şokla kalakalmıştım. Neler oluyordu böyle?
"Tamam." dedim birkaç saniyelik sessizliğin ardından.
Minho, "N'olmuş?" diye sordu. "Park Sooyoung." dedim. "Ölü bulunmuş."
Karşımdaki ikili de aynı şekilde şok olmuştu. "Olay yerine gitmemiz gerekiyor, yani otele."
"Hay sikeyim!"
"Benim eve bir şeyler bırakmam gerekiyor. Ondan sonra gidelim." dedi Jisung. Kendimi tutamadan birden atlayıp "Jeongin'e de söyle!" diye bağırdım evine koşan Jisung'ın arkasından.
Minho ile birlikte bir süre beklememiz gerekmişti. Ancak Jisung'ın tam arkasında gördüğüm küçük beden ile yüzümde yayılan sırıtışa engel olamamıştım. O da gelmişti! Tatlı kot tulumunu giymişti, tulumun içinde bir tişört vardı. Elinde ise... haftalar önce ona verdiğim ceket sallanıyordu.
İkili bize yaklaştıkça söyledikleri ve görüntüleri daha iyi anlaşılıyordu. "Ceketi giy dedim Jeongin." demişti Jisung, Jeongin ise "Giymeyeceğim işte." diyerek homurdanıyordu, aynı zamanda dudaklarının arasından çıkan bulutlar gökyüzüne karışıyordu. Çok sevimliydi, her zamanki gibi.
Jisung o esnada Jeongin'den ayrılıp arabasını almaya gitmişti. Jeongin ise bize doğru yaklaşmıştı, gözlerimi çekinmeden doğrulttum ona, afallamış ve ardından dudaklarını birbirine bastırıp başını aşağı eğmişti. Nasıl bu kadar uzun süre onun bu haline katlandım bilmiyorum ama artık bir şeyler yapmalıydım, daha fazla benden uzak kalmasına dayanamıyordum.
Jisung arabasını yanımızda durdurduğunda Minho ön koltuğa geçmişti hızlıca, konuyu biliyordu ve bizi ayrı düşürmemesi gerektiğini de.
Arabanın ışıkları açıldığında daha iyi görebilmiştim yüzünü. Benimle samimiydi aslında, konuştuğunda normal konuşuyordu. Ama çok nadir konuşmuştuk birkaç gün içinde. Bu halinin sebebi ben olduğum için ne kadar samimi konuşursa konuşsun sahte geliyordu.Elindeki ceketi kucağıma koyduğunda önce kucağıma, ardından yüzüne baktım. Gözlerine baktığımda fena halde panikliyordu.
"G-geri vermeyi unutmuşum Hyung, afedersin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the spanish case
Fanfic[ hwang hyunjin × yang jeongin ] yang jeongin, cezalı olduğu için yaz tatilinde amcası dedektif yang'ın evinde kalmaya başlar. çözülmesi zor bir vakaya bulaşmışken polis hwang bu küçük dedektifin peşini bırakmaz. tamamlandı. wattpad üzerindeki ilk p...