birazcık yorum istiyorum, çok değil, birazcık.
•
"Hala Leo'nun ölümüne inanamıyorum Seungwan. İntihar etmediğine de eminim! O asla böyle bir şey yapmaz."
Joohyun başını arkadaşının dizine yaslamış, peçeteyle durmadan akan gözyaşlarını siliyordu. Seungwan ise Kore'ye gelmelerinden ve Leo'nun ölümünden kendini sorumlu tutan arkadaşının saçlarını okşuyordu. Ağlamaktan gözleri şişmiş, günlerdir uyuyamamanın verdiği yorgunluğa rağmen direnmeye çalışıyordu.
"Evet... o içimizde hep en neşeli olandı. Hayat doluydu ve ölümden korkardı. İntihar etmesi imkansız."
İki arkadaş harap olmuş biçimde birbirlerine destek vermek amaçlı yaptıkları bu kısa buluşmada teselli vermek dışında her şeyi yapıyorlardı.
Kendilerini kaybettikleri bu anın içinde dikkatlerini dağıtan o telefon çaldı. Zil sesi beyinlerini işgal ederken Joohyun başını Seungwan'ın bacaklarından kaldırıp telefonuna uzandı, arayan annesiydi.
Aramayı kabul edip telefonu kulağına götürdüğü an bir şeyler olduğunu anlamıştı.
"E-efendim anne."
Kadın yaşlı ve titreyen sesiyle sakince konuşmaya çalışıyordu. Ancak bu yalnızca Joohyun'u endişelendiriyordu.
"Kızım hemen eve gel. Rio-"
Nefesinin kesildiğini anladığında aramayı sonlandırdı ve panikle yataktan fırladı. Seungwan'a döndüğünde genç kızın endişeli bakışlarıyla karşılaşmıştı.
"Rio iyi değil, gitmeliyiz."
Bu yeterliydi, iki genç kız hızlıca hazırlanıp evden çıktı.
•
Yang Jeongin
Saat gece iki sularında amcamın telefonu ısrarla çalmaktaydı. Odalarımız çapraz olduğundan telefonunun sesini duyabiliyordum, ama amcam uyanmamıştı bile.
Yataktan üşengeçlikle kalkıp amcamın kapısını tıklattım, uyuduğunu bildiğimden çok önemsemeden içeri girdim. Yatağının başına geldiğimde onu dürtükleyerek çağırdım, ancak gözlerini aralayabilmişti.
"Amca, telefonun elli kere çaldı." komodinin üzerindeki telefonu amcama uzattığımda arayanın polis Doyoung olduğunu görmüştüm. Telefonda konuştukça amcamın yüzünde şekillenen ifadeler beni endişelendirmişti. Aklıma hemen ölen İspanyol vakası düşmüştü. Amcam telefonu kapatır kapatmaz yataktan çıkıp hazırlanmaya başladı, kesinlikle işiyle ilgiliydi.
"Nereye gidiyorsun amca?"
"Git ve uyu Jeongin, işime karışma."
Sinirlendiğimi hissediyordum, beni artık birilerinin ciddiye almasına ihtiyacım vardı. Ondan izin almadan onunla gelememek sinirlerimi bozuyordu. Ona istediğim için yardımcı bile olamıyordum ve bunu eğlence için yapmak istemediğim de ortadaydı. Yine de kimse beni ciddiye almazdı. Hyunjin denen adamdan en fazla beş yaş küçüktüm ama o adam dikkate alınırken kimse beni dinlemiyordu bile. Bunun polislikle alakası yoktu, önemli olan sadece akıllı olmaktı ve bende ondan yeteri kadar vardı.
"Amca, yardımcı olabilirim. Lütfen beni de götür."
"Evet bugün de karakola geldin ancak insanlara yardımcım olduğun yalanını söyleyip büyüklük tasladın. Buna izin veremem Jeongin, bu yüzden git ve uyu."
"Ben sadece yardımcı olmak istiyordum!"
Yumruğumu sıkarak ellerimin titremesine engel olmaya çalıştım. Gözlerim dolmuştu ve yanlış anlaşıldığımı hissetmiştim. Amcam hiçbir şey yapmama izin vermeyecekti ve burada olmak bana yalnızca sıkıcı bir yaz kazandıracaktı.
Daha fazla o odada durmak istemedim ve oflayarak çıktım odadan. Kendi odama gidip hızlıca yatağa girdim. Artık insanların emirleri altında yaşamaktan çok sıkılmıştım.
Bir arabanın evin önünde durduğunu duyduğumda yatakta hafifçe doğrulup yatağın hemen yanındaki pencereden dışarı bakmıştım. Amcam da o esnada dışarı çıkmıştı. Polis Minho ve Polis Hyunjin arabadan inip amcamı karşıladılar. Aralarındaki konuşmaları duyamıyordum haliyle.
Yatakta oturur pozisyona gelip onları daha net görmek istedim. Onlara öylece bakarken polis Hyunjin ile gözlerimiz kesişti. Bana nedense çarpık bir gülümseme sundu ve yine sebebini anlamadığım bir şekilde heyecanlanmıştım, harelerim anında büyürken yakalanmışlığın verdiği hisle perdeyi hızla çektim. Neden o kadar... güzel gülmüştü ki?
Giriş kapısının kilit sesini duyduğumda amcamın unuttuğu bir şeyi almak için geri döndüğünü düşünmüştüm, ancak kapımı çalıp soğuk sesiyle "Sen de geliyorsun, çabuk hazırlan." demesiyle adeta şaşkınlığa düşmüştüm.
"Tamam." dememin ardından yataktan kalkıp hızlıca bir pantolon ve bir kazak giymiştim. Onunla tartışmak istemiyordum, hala gelmemi istemediği sesinden belliydi ve tartışacak zamanı olmadığı da açıktı. Konuşarak zaman kaybetmeye ve elimdeki bu değerli şansı kaybetmeye niyetim yoktu. Giyindiğimde telefonumu cebime koyup odadan çıktım. Amcamın yüzüne ise bakmamıştım bile, cidden onunla şu an konuşmak dahi istemiyordum.
"Bana surat asma, seni yanımda getirdiğim için teşekkür etmelisin."
Arkamdan ettiği iki çift diyalog sönmemiş sinirimi harlamıştı. Hızla arkamı döndüğümde öfkem sesimden belli olacak şekilde devam ettim.
"Beni kendi isteğinle yanında tutmadığın açık. Ama zaten senin için burada değilim amca, üçünüz hiçbir şey bulamayıp bana ihtiyaç duyarsınız diye geliyorum."
"Ne, sen bizi küçümsüyo-"
"Ben öyle bir şey söylemedim."
Amcam iç çekerek evin kapısını kilitlerken yüzüme bakmadan devam etti.
"Hyunjin neden senin de bize katılmanı istedi bilmiyorum, ama pişman olacağı kesin."
Hyunjin mi? Yanlış duymuyorum değil mi? Ben o adamı zehirledim, nasıl benim yanında olmamı isteyebilir ki?
"Bir dakika, Hyunjin istedi mi dedin sen?"
"Kes sesini ve arabaya bin."
•
geçiş bölümü
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the spanish case
Fanfiction[ hwang hyunjin × yang jeongin ] yang jeongin, cezalı olduğu için yaz tatilinde amcası dedektif yang'ın evinde kalmaya başlar. çözülmesi zor bir vakaya bulaşmışken polis hwang bu küçük dedektifin peşini bırakmaz. tamamlandı. wattpad üzerindeki ilk p...