20 | final

1.4K 186 224
                                    

Yang Jeongin

İki ay geçmişti. Aylar süren karmaşalara veda etmemizin üzerinden iki ay geçmişti. Hayat benim için büyük ölçüde değişmiş, gerçekten mutlu olduğumu hisseder hale gelmiştim.

Öncelikle temelli olarak amcamın evine taşındım. Meslek seçimlerime kadar her şey değişti; onun gibi bir dedektif olacağım, hatta ondan da iyi.

Liseyi burada okuyorum, Felix ile aynı sınıftayız. Bana çok yardımcı oluyor ve birçok yeni arkadaş edindim. Hayat gerçekten şaşırtıcı bir biçimde güzel.

Hyunjin ile ilişkimiz her zamanki gibi, mükemmel. Hayalperest nişanlısını ortadan kaldırdım. Gerçek nişanlısının ortaya çıkması gerekiyordu ve gerekeni yaptık.

Şaka! Şaka tabii ki nişanlanmadık, ama... belki bir gün. Henüz çok küçüğüm.

Ah... onun dışında bugünü özel kılan bir şey var. Bugün bu küçük kasaba için özel bir gün. Yıllardır yapılan yöresel bir festivale gideceğiz, açıkçası çok merak ediyorum. Yakında çıkacağız, hava kararmaya başladığından amcam acele ediyor.

Hanbokumu giymek istemesem de amcam bunun önemli olduğunu söylüyordu. Geleneksel kıyafetini üzerine geçirmeye çalışırken ben de onu izliyordum. "Jeongin yatağının üzerine bıraktım, çabucak giyer misin?" bu bir rica değildi, gayet açık bir şekilde emretmişti.

Oflayarak yerimden kalktım ve yatağımın üzerindeki kıyafet parçalarına baktım. Hem çok ağır bir elbiseydi hem de beni utandırıyordu. Muhtemelen kimse hanbokla gelmeyecekti ve yerin dibine girecektim.

Dakikalar ardından zorlanarak da olsa giyebildiğim elbise ile amcamın yanına gittim. O da benim gibi hazırdı.

"Hadi çıkalım."

Kısa bir yolculuğun ardından ulaşmıştık festival alanına. Gözlerim Hyunjin'i arıyordu, ancak onu görememiştim. Amcam ise çoktan Minho Hyung'u bulmuştu.

"Hey Jeongin!" duyduğum ses Felix'in sesiydi. Başımı sesin geldiği yöne çevirip "Selam!" dedim. Onun da hanbok giydiğini görünce içim rahatlamıştı, açıkçası tamamen boşa kuruntu yapmıştım. Herkes olmasa da benim gibi giyinen insanların sayısı da az değildi.

Amcama haber vermenin ardından Felix'le stantlarda dolaşmaya başladık. İlk kez bir festivale gelmiştim, gaz lambaları ve renkli süslemelerle süslenmiş cadde kendimi bir animede hissetmeme neden olmuştu.

"Felix ben burayı çok sevdim." gülümsemişti. "İlk kez mi bir festivale geliyorsun?" diye sordu, başımı aşağı yukarı salladım. "Henüz hiçbir şey görmedin." dedi ve elimi kaptığı gibi bir standın başına sürükledi beni.

Stantta bir atış yapma oyunu vardı, hedefi vurduğunda oyuncak kazandığın türden sıradan bir oyundu. Önce Felix oynamaya başladığında nasıl atış yaptığını izledim, ilk atışta tutturduğunda şaşkınlığımı gizleyemeden bakmıştım ona. Garip olan şey, o da şaşırmışa benziyordu.

"Vurdum!"

"Evet vurdun, nasıl yaptın... bana da öğret, çok yeteneklisin Felix."

"İşte bu Chan Hyung içindi." Felix havalı havalı tüfeğini omzuna attığında kıkırdadım, gerçekten havalıydı ve komik.

"Ben de Hyunjin için atış yapacağım." Tüfeği elinden kapıp satıcıya toplar için para ödedim. Felix'in verdiği ufak tüyolarla birkaç kez isabetsiz atış yapmıştım. Ancak artık saymayı bıraktığım topta denk gelmişti. Sonunda oyuncağı almaya hak kazandığımda Felix kollarını açarak bana sarıldı, onu gerçekten çok seviyordum.

the spanish caseHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin