Koridorda arkadaşlarımın boş sohbetlerini dinlerken, bugün onlara daha fazla katıldığımın farkındalardı. "Yüzünde gülümsemeler açıyor bugün." Gun omzuma vurduğunda konuşmalar durdu, bakışlar bana döndü. Omuz silktim.
"Win'le bir şeyler olmuş!"
"Evet, Win'i bugün topallarken gördüm!" Off'un omzuna susması için vurduğumda hepsi gülmeye başladı. Bugün neşem yerindeydi bu aptallar bile bozamazdı.
"Barıştınız yani?" kafamla arkadaşlarımı onayladığımda hayvansal sesler çıkartmaya başlamışlardı. "Abartmayın bir şeyi de." diye söylendim. Sonra geçerkten arkadaşlarımın bu hayvansal bağırtılarının az olduğunu fark ettim. Boun yoktu.
"Boun nerde?"
"Gelmedi bugün." ona sonra uğramayı aklıma not ettim. Ama uğramayacağımı da biliyordum. Büyük ihtimal arkadaşlarımla bir araya gele gele tekrar barışırdık. Şimdi, sıcağı sıcağına barışmak hiç sırası ve sağlıklı değildi. Üstelik ona hala sinirliydim, sevmeyi neden düzgünce beceremiyordu?
Merdivenlerin önünden geçerken, gözlerimin çarptığı bedenle, "siz gidin ben sonra geleceğim." diye arkadaşlarımdan ayrıldım. Merdivenleri 2şer 3er inerek, görmeyi en sevdiğim kişinin önüne çömeldim.
Win dirseklerini dizine koymuş, kafasını da elleriyle tutuyordu. Alt dudağı dışarda, dünyanın en şirin somurtmasını yapıyordu. Kalbim kıpır kıpır oldu. "Neyin var?" diye fısıldadım.
"Ödevden kötü almışız." Eliyle yüzünü kapadığında, kahkaha atmamak için dudaklarımı birbirine bastırdım. "Ve? Bunun için mi somurtuyorsun?" Dün gece ödevi yaptığını söylediğinde, düşük alsak bile hiç önemli olmadığını söyleyip binlerce kez öpmüştüm ama belli ki işe yaramamıştı öpücüklerim.
"Dersin kötü gelecek." derslerim için benden daha endişeliydi. Ellerini yüzünden çekip, bana bakmasını sağladım. "Bunun ne önemi var? Geçtik sonuçta."
"Derslerini kötü etkiliyorum."
"Saçma sapan konuşma."
"Benden ayrılcak mısın?" gözleri dolu dolu söylediğinde, kaşlarım hemen çatıldı. Gerçekten Win'in aklından neler geçtiğini bazen deli gibi merak ediyordum. Onun gözünden bakmak istiyordum hikayeye. "Win, iyi misin?" alnına alnımı yasladığımda derin bir nefes verdi.
"İyiyim, endişelendim sadece."
"Hiçbir şey senden önemli değil. Ordan bakınca notlarım için sevgilimden ayrılcak kadar inek mi duruyorum?"
"Evet." dediğinde omzuna vurdum. "İnek değilim ben." gülümsedi. Ömrümün geri kalanında görmek istediğim görüntüyü verdi bana. İçim sımsıcak oldu.
"Hadi gidelim, betona oturma." elinden tutup kaldırdım. "Nereye gidiyoruz?" Bilmiyordum. "Yürüyoruz öyle."
"Planın yoksa..." durdu. Ona döndüm, cümlesini burnumun dibine girip, kulağıma fısıldayarak tamamladı. "...beni, beni yiyebileceğin bir yere götür." sinsince sırıtıp, geriye çekildiğinde. Az önce terk ettiğimiz merdivenleri çıkmamız için onu çekiştirdim. Kanımı kaynatıyordu bu kişi.
"Bunu dememi mi bekliyordun?" arkamdan sürüklenirken mırıldandı. "Evet."
"Arsızsın."
"Diyene bak." Win'i haftalar önce her koridordan geçtiğinde içeriye çekip delicesine öptüğüm bilgisayar odasına soktum. Kapıyı da ardımızdan kapadım.
"Seni özledim." diye fısıldadı dudaklarıma. Onu kapıyla kendimin arasına sıkıştırdım. Hiç vakit kaybetmeye niyetim yoktu. "Daha sabah beraberdik ve hala sabah?" dudaklarına minik minik öpücükler kondurup, tüm yüzünde dudaklarımı gezdirdim.
"Ve?" evet, ben de onu özlemiştim ama bu benim için klasikti. Win'i, Win yanımdayken bile özlerdim. "Ben de seni özledim." dudaklarımı köprücük kemiklerine bastırdım.
"Ödev için üzgünüm..." derin nefeslerinin ardından boynuna dudaklarımı yerleştirmem için kafasını sağa yaslarken mırıldanmaya da devam ediyordu: "...arkadaşlarımla birlikte yapmıştık ama sanırım hepimiz aptalız."
"Bunu şu an konuştuğuna inanamıyorum." dudaklarımı boynuna yöneltirken tenine doğru konuştum.
"Tenimde izler bırakırken ne konuşulacağını hala bilmiyorum."
"Böyle zamanlarda ağzını kapalı tutmalıymışsın. Birisi bana böyle söylemişti."
"Kimmiş o birisi?" dedi alayla. "Tanımazsın."
"Tanırım..." göğsümden ittirip beni uzaklaştırdı. "Anlat sen." Win kollarını bağlayıp, masaya oturduğunda hala kapının önündeydim.
"Çok güzel birisi, bazen beni sinir ediyor ama sevimliliği her şeye bedel. Kalbimi attırabilen tek kişi..." Ona doğru yaklaşıp, bacaklarının arasında yerimi aldım. Dudaklarıma ufak bir öpücük kondurdu. "Benimle binlerce kez öpüşmüştür ama ben her öpüşmemizde ilkmiş gibi heycan dolu hissediyorum."
"Bright sen bana aşık olmuşsun." pişkin pişkin gülümsediğinde başımla onayladım onu. Harbiden aşık olmuştum hem de çok fena.
"Olmuşum." dedim.
Win'in gülümsemesine karşı hissettiğim bu sürekli değişen, bambaşka duyguları fark ettiğimde söyleyebileceğim tek şey; Win'in beni öldürmeden tekrar doğurduğuydu.
Aşkı hissediyordum.
Biz onunla mutlu olacaktık. Bu hikaye de kazanan biz olmuştuk ama kaybeden taraflar da vardı. Her aşk mutlu bitmiyordu. Prem ve Boun bir daha beraber olamayacaklardı, Drake'in Win'e olan duyguları her zaman içinde kalacaktı -ki bundan memnunum, dışa çıkması beni deli ederdi- ve belki de uzaktan beni veya Win'i seven başka kişilerin başka duyguları... hepsi başlamadan bitmiş aşklardı.
Kendimi bu hikayenin kazananı olarak hissediyordum çünkü öyleydim. Kazanmıştım.
Biz Win'le senelerce öpüşecektik, gülecektik, ağlayacaktık. Beraber yaşlanacaktık. Bu bilgisayar odasında Win'i öpmek için bekleyecektim ve onu yüzlerce kez içeri çekip öpecektim. Beraber küçük bir eve çıkacaktık ve eşyalarını etrafımda görecektim. Boynuna bıraktığım morlukları kapadığında neden kapadın diye kavga edecektik. Bana yemek yapmasını izleyecektim.
Birbirimizi her zaman ilk gün olduğu gibi sevecektik. Win'e baktığımda bunu görüyordum ve ben bunu o gün, adını bilmezken kafeye girdiği günden beri görüyordum, hissediyordum.
🍑
teşekkürler.<3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Killing Yourself || brightwin
Fanfiction"Böyle anlarda konuşulmaz, bilmiyor musun?" Boynuna kollarımı dolayıp, alınlarımızı birbirine yasladım. "Bilmiyorum." diye fısıldadı. "O zaman seni susturana kadar öpeceğim." -- "Tenimde izler bırakırken ne konuşulacağını hala bilmiyorum." "Böyle z...