Elimi kumlara yerleştirip biraz gerildim ve öyle kaldım. Etrafta arkadaş grupları, sevgililer, aileler vardı ama yine de sessizdi sahil. Bright'la yemek yemiştik benimle normal bir iletişim -ben de şaşkınım- kurmuştu. Ailesini ve hobilerini anlatmıştı. Fazla zeki ve yetenekliydi. Onu az da olsa tanımak içimdeki korkuyu biraz olsun hafifletmişti. Katil değildi, normal bir insandı.
"Bana bir şey söyleyecektin?" dedim. Bunu yemekte de söylemiştim ama şu an değil demişti. Meraktan çıldırmak üzereydim.
Merakımın sonunda giderileceğini, yanımda biraz toparlanıp bedeniyle beraber bana dönmesinden anladım. Bacaklarını bağdaştırdı. Kollarını da bacaklarının üzerine koydu. Ben de hemen toparlanıp tam onun karşısında aynı pozisyonda oturdum. Karşılıklı yoga yapan bir ikili gibi görünüyor olmalıydık. Suyun dalgalanma sesi ve birkaç metre uzaktan gelen müzik sesi dışında hiçbir şey duyulmuyordu.
Bright boğazını temizledi. Gözlerini birkaç saniye kapattı. Gerçekten önemli bir şey söyleyecekti ve heycanlı görünüyordu. Onun bu heycanlı yanı beni biraz korkutmuştu.
"Beni daha önce gördün mü?" söylediği şeyle kaşlarımı çattım. Cevabı konuşmadan vermiştim. Onu daha önce görmemiştim. "Emin misin?"
"Eminim, görsem hatırlardım." bu donuk suratı hatırlamamak imkansızdı. Yolda çarpıp gitsem bile en az 2-3 ay aklımdan çıkmazdı.
"Ama hatırlamıyorsun?"
"Ne?" Olay garipleşmişti. Aynı Tawan gibi sesimi yükselttiğimde, sessiz olmam için gözlerini devirdi. "Daha önce karşılaştık mı?" diye sordum. Bu sefer de sesim çok kısık çıkmıştı.
"Evet, seni okul başlamadan önce kafede gördük. Arkadaşlarımla."
Okul başlamadan önce buralara alışmak için yurdun köşesindeki kafeden kahve alıp etrafta dolanıyordum. "Ah... anladım." devam etmesini bekledim. O konuştukça içimdeki merak azalmak yerine artıyordu.
"Bu tarz konuşmalarda çok iyi değilimdir..." biraz duraksadı. Fazla heycanlı duruyordu. Ellerimi onun bacağında duran ellerine yerleştirdiğimde, gözleri hafiften büyüdü. "Benimle rahat konuşabilirsin." Rahatlamasını ve aklından ne geçiyorsa söylemesini istiyordum. Artık onun kafasından geçenleri tahmin etmek istemiyordum, bilmek istiyordum. Beni yoruyordu.
Gözleri elinin üzerinde duran elimi süzdüğünde, hemen çektim. Onunla temas kurduğumu yeni fark ediyormuşum gibi.
"Pekala. Sen kafeye girmeden önce arkadaşlarımla cesaretlik oyunları oynuyorduk. Sıra bana geldiğinde, kafeye ilk giren kişiyi biriyle karıştırmışım gibi davranmamı istediler. Sadece 5 dakika boyunca içeri birinin girmesini bekledik ve o 5 dakika bana ömür boyu gibi gelmişti. Yemin ederim hissetmiştim, önemli birinin içeri gireceğini hissetmiştim..."
Kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu. Göz teması kurmadan konuşuyordu, tam karşımda olmasına rağmen.
"Sonra sen içeri girdin. Nedensizce kalbim aşırı hızlanmıştı. Çok güzeldin, çok fazla güzeldin. Arkadaşlarım etkilendiğimi anlamasın, sıradan biri olduğunu bilsinler diye hemen ayaklanıp yanına ilerledim. Bu hisse ne adı verilir bilmiyordum, daha önce tanımadığım birinden etkilendiğim hiç olmamıştı. Sen kahve siparişini beklerken, yanına yaklaştım. Seni biriyle karıştırmış gibi yapmayacaktım. Buna cesaret edemedim, normal birisi olsa yapardım ama normal birisi gibi hissettirmiyordun. Arkadaşlarım beni izlediği için seninle konuşmam gerekiyordu. Aldığın kahveyi sordum..."
O an zor da olsa hatırladım. Bright bana kahvemi ona önerip önermediğimi sormuştu. Yüzüne hiç dikkat etmemiştim. Hatta bakıp bakmadığımı bile hatırlamıyordum. Ama bu söyledikleri neydi şimdi??? Benden etkilenmiş miydi? Hoşlanıyorum demek miydi bu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Killing Yourself || brightwin
Fanfiction"Böyle anlarda konuşulmaz, bilmiyor musun?" Boynuna kollarımı dolayıp, alınlarımızı birbirine yasladım. "Bilmiyorum." diye fısıldadı. "O zaman seni susturana kadar öpeceğim." -- "Tenimde izler bırakırken ne konuşulacağını hala bilmiyorum." "Böyle z...