Prem yaslandığı duvardan doğruldu. Yerde dizlerini karnına çekmiş, odayı hıçkırıklarıyla dolduran Win'e doğru ilerledi. Önünde diz çöktü. Dudakları titriyordu ama o da ağlarsa Win'in yanındaki destek takımı çökmüş olacaktı çünkü Tawan'da geldiklerinden beri ağlıyordu. Mew de sinirden dolanıyordu etrafta.
"İyi olacaksın, zaman her şeyi çözecek."
"Ben yetersiz bi-birisiyim." Win hıçkırıklarının arasından mırıldandığında Prem daha fazla tutamadı göz yaşlarını. Win'e doladı kollarını, omzuna koydu kafasını. "Böyle düşünme. Sen fazlaydın, yemin ederim sen ona fazlaydın." diye fısıldadı.
Win'e şu an ne denilirse denilsin bir kulağından girip diğerinden çıkacaktı. Hiçbir şeye kulak asmıyordu. Tek isteği bayılana kadar ağlamaktı. Her şeyi bir saat içinde mahvolmuştu. Kalbi paramparçaydı. Aklında oturtamadığı şeyler vardı ve kendi kendine sorduğu her sorunun cevabını da içten içe biliyordu: Bright yalancının tekiydi. Söylediği, yaptığı her şey yalandı; öpüşmeleri, kavgaları, seviyorum sözleri... kocaman bir yalan yığını.
Bunları düşününce "Canım çok fazla acıyor." diye mırıldandı. Çok fazla acı yüklüydü.
"Geçecek Win. Biz her zaman senin yanında olacağız ve beraber geçireceğiz her şeyi." Mew'in konuşmasını diğerleri de onayladı.
"Çok fazla yıpratıyorsun kendini. Lütfen böyle yapma, hastalanacaksın."
"Elimde değil, k-kalbim çok fazla ağrıyor ve göz yaşlarımı durduramıyorum. Kendime engel olamıyorum." Win ağzından tekrar hıçkırık çıkardı. "En azından yatağa geçelim Win. Gözümüzün önünde kendine zarar vermeni izlemeyeceğiz." Prem onu kollarından tuttuğunda diğerleri de başına toplandı. Win ayaklanıp, yatağına uzandı. Titriyordu tüm bedeni. Yatağında hala Bright'ın kokusu hakimdi. Onun yatağında da Win'in kokusu var mıydı? Son birkaç haftaları Bright'ın odasında geçmişti ama Win'in kokusunun üzerini birileri kapatmıştı.
"Uyumayı dene." Mew yorganı onun üzerine kapadı. Uyuyabilecek miydi? Bu geceyi aklından silebilse bile Bright'la uyumaya çoktan alışmıştı, uyuyamayacaktı. Bright uykusunu da almıştı ondan.
"Ben iyiyim, siz gidebilirsiniz." diye mırıldandı. Ağlamasını zor da olsa durdurabilmişti. "Saçmalama."
"Sabaha kadar bekleyemezsiniz, iyiyim işte. Gidin." Üçlü birbirine baktı. Hiçbirinin gitmeye niyeti yoktu: "En azından birimiz seninle dursun."
"Bana sarılıp uyumak istemez misin?" Prem diğerlerine ben beklerim işareti yaptı. "Bir şey olursa ara."
"Merak etmeyin, gidip dinlenin." İkisini uğurladıktan sonra kollarını Win'e sardı. Boş duvarı izlediler saatlerce, ağlayarak.
Tawan ve Mew koridora çıktığında bilindik yüzler karşıladı ikiliyi: "Tawan?!" Bright koşar adımlarla durdu ikilinin önünde. "Hah?"
"O iyi mi? Yemin ederim yanlış anlaşılmaydı. Böyle bir şey yapacak birisi değilim. Kendimi açıklamama izin ve-"
"Bright bizden uzak dur. Açıklamalarını dinlemek istemiyoruz."
"Onunla konuşmama izin verin..." Bright 2-3 saattir tutuğu göz yaşlarını sonunda bıraktığında, Tawan'ın önünde dizlerinin üzerine çöktü. Yüzünü elleriyle kapadı, ağlamalarının arasından yalvardı: "lütfen... lütfen açıklamama izin verin. Onu kaybedemem."
Mew'in aksine Tawan'ın içi hemen yumuşamıştı. İnanmak istiyordu çünkü Bright'ı ilk defa böyle görüyordu. Aynı şekilde arkadaşları da onu ilk defa ağlarken görüyordu.
"Sikeyim seni! Bu olay nasıl yanlış anlaşılma olabilir?!" Mew sinirle konuştu.
"Yemin ederim yapmadım. Onu aldatmadım, onunla konuşmama izin verin."
"Prem'le uyuyorlar. Şu an hiç sırası değil. Hatta birkaç ay... hayır... birkaç sene gözüne görünme." Mew, Tawan'ı peşinden sürükleyerek onları koridorda yalnız bıraktı.
Bright'ın hıçkırıkları büyüdü. Arkadaşları onu kaldırmak için hamle yaptığında ittirdi hepsini. Gun önüne çöktü: "Bright böyle bir şey yapmadın. Sakin ol, yapmadın ve bu yüzden bunu düzeltebilirsin. Her şey yoluna girecek."
"Onu kaybetmek istemiyorum." ellerini yüzünden indirdi. Tepesinde dikilen arkadaşlarına baktı, tekrarladı: "Onu kaybetmek istemiyorum, onsuz ilerleyemem. Devam edemem, anlıyor musunuz?"
"Kaybetmeyeceksin, çözeceksin her şeyi." kimseyi duymuyordu. Edilen tek kelimeyi bile algılamıyordu, sürekli tekrarlıyordu: "İlerleyemem, onsuz yapamam."
"Bright sakinleş, hadi odaya gidelim." Boun onu kaldırmak için uzandığında ittirdi: "Kaybedemem."
"Sikeyim, korkutuyorsun bizi!"
"Gitmesine izin veremem."
"Kaybetmeyeceksin, böyle bir şey yapmadığını eninde sonunda öğrenecek. Sakinleş." Gun onun yüzüne ellerini koydu. Bright ağlamalarının arasından derin bir nefes verdi. Boğuluyor gibi hissediyordu, Win'in onu orda dinlemeden çekip gidişi ve ağlayış sesleri zihninde sürekli tekrar tekrar oynuyordu. Kendinden ilk defa nefret ediyordu, yapmadığı halde nefret ediyordu.
"Gidelim artık."
"Onunla konuşmak istiyorum. Onu görmek istiyorum."
"Uyuyormuş, sonra konuşursun. Biraz zamana ihtiyacınız var."
"Uyuyamaz, bensiz uyuyamaz. Benimle uyumaya alıştı, ona sarılmama... uyutmama izin verin." Bright ağlamalarının arasında nefes alamıyormuş gibi olduğunda Gun tekrar ellerinin arasına yüzünü aldı, onunla göz teması kurmaya çalıştı: "Bright bana bak. Sakinleş, bizi korkutuyorsun. Her şey yoluna girecek, onu kaybetmeyeceksin ve şu an kimse seni kısıtlamıyor. Sana onu görmeyeceksin diyen yok, kimsenin iznine ihtiyacın yok ama Win'in şu an seni görmek isteyeceğini sanmıyoruz. Hepsi bu. Ona biraz zaman tanı, sakinleşmeye ihtiyacınız var."
"Benim ona ihtiyacım var. Onun da bana ihtiyacı var. Biz... biz ilerleyemeyiz birbirimiz olmadan." tekrar ağlamaları şiddetlenip koridoru kapladı.
"Sikeyim! Yeter bu kadar, kalk şurdan." Boun ve Off onu kollarından tutup zorla kaldırdı. Bedeni tamamen titriyordu. Gun'ın gözlerinden yaşlar süzülmeye başladı. Arkadaşlarını ilk defa böye görüyorlardı. O tamamen çökmüş haldeydi. Sanki kriz geçiriyordu.
Onu koridordan kaldırıp odasına götürdüklerinde, Prem de göğsünde ağlayan arkadaşının kulaklarından çekti elini. Saatlerdir koridordaki seslere maruz kalıyorlardı ve bu Win'e hiç iyi gelmiyordu. Bright'ın ağlamalarını duymak, kalbini paramparça etmişti. Acısının üzerine tekrar acı eklenmişti.
🍑
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Killing Yourself || brightwin
Fanfiction"Böyle anlarda konuşulmaz, bilmiyor musun?" Boynuna kollarımı dolayıp, alınlarımızı birbirine yasladım. "Bilmiyorum." diye fısıldadı. "O zaman seni susturana kadar öpeceğim." -- "Tenimde izler bırakırken ne konuşulacağını hala bilmiyorum." "Böyle z...