Bölüm 4

425 39 51
                                    

"Sadece paranı değil, gururunu da aldı"
▪︎
▪︎
▪︎

Jennie ertesi gün kapısının kilitli olduğunu düşündüğüm ama belli ki kilitlenmeyen kapıyı gürültüyle açtığında hala telefonu kapattığımda oturduğum yerdeydim. Tek farkı ayaklarımı kendime çekmiş ve mümkün olduğunca bir top şeklini almaya çalışmıştım. Odaya söyle bir baktıktan sonra gözleri bende durdu.

"Aman Tanrım Rosie" dedi yanıma koşarken ve kollarını bana sardı. Tek olduğum için ağladığım yaklaşık üç saatten sonra tek bir damla bile göz yaşı dökmemiştim ama onun bana sarılması sanki inadına yaparmış gibi gözlerimi doldurmuştu. Benden ayrılıp yanıma oturdu.

"Neler oldu böyle ? Bu lanet otelde ne alaka ?" Dediğinde kafamı iki yana salladım.

"Adı herif beni soydu! Tüm paramı alıp gitti" dediğinde kaşlarını çattı. Jimin'le dün tanıştığımız andan başlayarak her şeyi ona anlattım.

"Onun aldığına emin misin ? Yani ikiniz  de sarhoştunuz. Belki de ikiniz de soyuldunuz"

"Hayır,hayır. Bunu düşündüm nini. Bara gitmiştik ve parayı ben ödemek istedim çünkü doğru düzgün tanımadığım bir erkeğin içkimi ödemesini istemedim. O da ısrar falan etmedi. Otele geldiğimizde ise evlilik muhabbeti dönüyordu" dedim parmağımdaki gümüş yüzüğe bakarken. Sinirle hala taktığımı fark edip çıkardım ve yatağın üzerinde bir yere fırlattım. "Sonra bunu kutlamamız gerek dedim ve şarap söyledim. Resepsiyondaki kadın şarap getirdiğinde parasını nakit istedi. Cüzdanımdan para çıkardım ve verdim."

"Onu da mı sana ödetti ?" Diye sinirle sorunca boş boş yüzüne baktım.

"Adam hırsız Jennie tabi ki bana ödetti! Bütün param dün gece cüzdanımdaydı ve adi alıp gitti" diye sinirle soludum. Bir de ondan hoşlandığıma inanamıyorum. Kalbim her saniye daha da kırılıyor ve öfkemi büyütüyordu.

"Tamam önce şu leş kokulu yerden çıkalım. Git ve hızlı bir du- ya da neyse başka bir otele geçeriz. Otel gibi olan bir otele" dedi Jennie söylenerek ayağa kalkarken. Kıyafetlerimi alıp düzensiz bir şekilde bavula tıkmaya başladı.

"Bu da ne ? Özür dilerim ?" Dedi yerden aldığı bir kağıdı bana doğru sallarken. Kağıdı aldım ve aceleyle yazılmış kelimelere baktım. "Bir de not mu bırakmış ? Cidden piçin teki"

"Boşversene" dedim notu aceleyle cebime sıkıştırırken. "Bence bunlar tamamen o kedinin uğursuzluğu"

"Bana mı diyorsun ?"

"Hayır Jen. Siyah kediden bahsediyorum! havaalanına götürürken arabanın önünden ayrılmamıştı. Daha oradayken bu işareti alıp geri dönmeliydim eve!" Dedim sinirle. Jennie tüm kartlarımı çantama tıkmakla meşguldü ve lafımı bitirir bitirmez kafasını kaldırıp bana baktı.

"O 3 ay önceydi Rosé. Ayrıca aptallığını kediye ödetme! Kim tanımadığı biriyle böyle bir şey yaşar ki ?"

"Sen ? 3 yıl öncesini hatırlatmak istemem ama sende yaptın bunu"

"Ah sakın bana onun konusunu açma!"

"Bunu hak ettin! Aynı şeyler işte!"

"Üniversitedeydik! Ayrıca ben soyulmadım. Sabah olduğunda param yanımdaydı" dedi bağırarak. Yatakta kalkıp ona baktım.

"Paramı almış olabilir ama nefretimi kazandı!" Diye bağırdığımda elindeki cüzdanı bel çantama yerleştirdi ve bana döndü.

"Sadece paranı değil gururunu da aldı. Neden biliyor musun ? Bil bakalım sonraki durağın neresi ? KORE" dediğinde omuzlarım çöktü. Kenarda duran elbiseyi kafamdan geçirdim.

"Ben Kore'ye dönmüyorum"

"Ah emin ol dönüyorsun" dediğinde elbisemi düzeltiyordum. Bittiğinde yatağa oturdum.

"Jen...gelemem oraya. Babamın bunu bilmesine izin veremem. Bir markette çalışırım. Bulurum bir şeyler"

"Babam bunu çoktan duydu zaten Chaeyoung. Beni gördü ve sorguya çekti. Üzgünüm ama söylemek zorunda kaldım. Bizi hemen Kore'ye bekliyor ve sinirli" dediğinde nefesim kesildi. Yanıma oturdu ve ellerimi elleri arasına aldı. "Ayrıca burada çalışamazsın. Bir yere gezmek için ayrı, çalışmak için ayrı vize gerekiyor Rosé. Çalışma iznin olmadan seni burada tutmazlar"

"Babam beni öldürecek. Of be ne gururum kaldı, ne saygınlığım! Herif bir gecede ağzıma sıçtı"

"Bende onunkine sıçacağım merak etme. Bana soyadı sötle ve onu bulayım" dedi ve beklentiyle yüzüme bakmaya başladı.

"Bilmiyorum" diye fısıldadığımda elini kaldırıp kafama vurdu.

"Hak ettin hepsini sen. Hakettin!" Dedi ve ayağa kalkıp çantamı aldı. Beni de bileğimden yakaladığı gibi odadan çıkardı. Resepsiyonda o kadın ve büyük ihtimalle Stev dediği adam vardı. Jennie  minik cam bölgeye eğildi.

"Ne kadar ?" Dediğinde kadın Jennie'nin arkasına sığınan bana bir bakış attı.

"Kaçmayı denersin sanıyordum"

"Ah pardon da sen burayı ne sandın ? Koridorda iki kişi yan yana yürüyemiyoruz bile. Burada bir şey yapmaya çalışsak o şey en başta temiz hava almak olurdu" dedi Jennie sinirle. Tüm bozuk moralimi rağmen gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Kadın önündeki defteri açtı.

"30 dolar. İndirim yok"

"İndirim falan istediğim yok ucube! 30 dolara ben serçe parmağıma bile manikür yaptırmıyorum" diye söylendi ve cüzdandan çıkardığı 50 doları bıraktığı gibi kapıdan çıktı. Peşine takıldım ve o taksi çevirirken onu izledim.

"Cidden burayı nasıl buldunuz böyle ?"

"Sadece gördük ve içeri girdik işte Jennie. Ne önemi var ? Sarhoştum, kafam iyiydi, beni kendine çekiyordu ve hepsi bir hataydı ama yaptım." Dediğimde iç çekti ve elini koluma koyup destek olmak istercesine sıktı.

"Merak etme. Biz her türlü toparlarız" dedi. Ne kadar üvey kardeşte olsak uzun zamandır birlikteydik. Birbirimize güvenimiz tamdı ve yine hiç beraber takılmıyormuş gibi tamamen farklıydık. Ben kafasına eseni yapacak, çantasını alıp hayalleri için evi terk edecek kızdım, o ise kendini güvende hissettiği yerde kalacak ve oranın güvende olduğundan emin olmak için her şeyi yapan kızdı. Ah bir de üvey kardeşinin peşini toplamakta onluk bir hareketti. Sırf bu yüzden biraz daha rahatlamaya çalıştım. En azından kabus olmayacaktı.

JUST ONE DAY ~ JIROSEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin