"Seni asla affetmeyeceğim"
•
•
•"Defol git buradan. Seninle görüşmek istemiyor"
"Buna sen mi karar veriyorsun ? Sana bunu o mu söyledi ? Beni sevdiğini de söyledi mi ? Benim için bu ülkeden gitmek istediğini, babasına karşı geldiğini ya da benim için değiştiğini söyledi mi ?" Diye bağırdı Ji Woong. Arabanın kapısını hafifçe kapattım. O kadar yoğun bir kavga ediyorlardı ki beni fark etmediler bile. "Ya da sana aynısını yaptı mı ? Senin için değişti mi ?"
"Ondan değişmesini istemedim" dedi Jimin ama sesi bariz bir şekilde alçalmıştı. Taehyung yanımda geçip ikisinin arasına girdiğinde ikisi de yeni fark etmiş gibi bana döndü. Onlara doğru ilerledim.
"Git buradan" dedim Ji Woong'a bakarak. Elini suçlarcasına Jimin'e çevirdi.
"Onun yüzünden mi ?"
"Senden mülkümden çıkmanı istiyorum yoksa polis çağıracağım" diye sinirle konuştuğumda alayla gülüp kafasını iki yana salladı.
"Bak bugün uğursuz bir gün. Burada siyah kedi gördüm. Şuan aldığımız her karar yanlış. Bu yüzden benimle gel. Bunu konuşalım" dedi ve evet tüm bu inançlar ondan bana geçmiş bir şeydi. O böyle şeylere inanırdı. Hayatımın en kötü günü olduğunu bilmediğim o günde bir ayna kırmıştım. Başıma gelen tüm belalar o yüzden gibi gelmişti.
"Ne fark eder ki ? Bunlar hep saçmasapan inançlar." Dedim ve bunu dediğime inanamadım. Bende bu şeylere inanırdım.
"Yalan atıyorsun! Sende biliyorsun bunlar sadece inanç değil. Sevgilim gel ve sakince konuşalım. Sadece ikimiz" dedi. Kafamı yana çevirip arkamdaki Jisoo ve Taehyung'ın arkasında olan Jimin'e baktım.
"Onlar batıl inanç Ji Woong. Seninle konuşmama gerek yok" dedim ve ona döndüm. "Çünkü bana şans getirdiğine inandığım biri var. Aladdin'in cini gibi" dediğimde kahkaha attı.
"Buna inandığına inanamıyorum. Aptal mısın sen ?" Dediğinde ona doğru bir adım aran Taehyung'ı tuttum.
"İnanıyorum çünkü inanmak istiyorum. Başka neye inanıyorum biliyor musun ? Seni görmek için zerre kadar heves yok içimde. Seni asla affetmeyeceğim. Hayatım yolunda. İsimde iyiyim. Kendimi kanıtladım. Arkadaşlarım yanımd-"
"Tüm mesela sikik arkadaşların mı ? Jungkook dimi ? O izin vermiyor barışmamıza! O zaman da öyleydi. Sürekli ayırmaya çalışıyordu"
"Evet. O zaman kördüm işte. Dinlemedim onu ama mesela o değil. Mesele Jimin" dediğimde bakışları ona kaydı.
"Onunla beraberim. Olmadığım kadar mutluyum. Onun da öyle olduğunu umuyorum. Onun geçirdiğim bir dakikayı bile senin yıllarına vermem. Bana herkesin gözü önünde evlenme teklifi etmiştin hatırladın mı? "
"Ve kabul ettin!"
"Sonra sana herkesin içinde rencide olma diye dediğimi, seninle evlenmek istediğimi ama bunun için daha zaman olduğunu söylemiştim." Dedim ve bir adım atıp ona daha da yaklaştım. Gözlerimin içine baktı. "Jimin şimdi dese, kalkıp onunla her şeyi yapabilirim. Hemen, bir dakika bile beklemeden. Şimdi farkı anladın mı ?" Diye fısıldadığımda bir adım geri gitti. Gülümseyerek kollarımı göğsümde bağladım.
"Şimdi siktir olup gitme ve bir daha dönmeme zamanın geldi sanırım"
"Roséanne! Yalan atıyorsun" diye bağırdığında mavi- kırmızı ışıkla kaplı bir araç eve yaklaştı. İki polis aşağı inerken Hoseok bahçeye adım attı. Elinde telefonunu salladığında gülümsedim.
"Bir ihbar aldık" dediğinde Ji Woong'u gösterdim.
"Park Holdinge sahip bir mülk. Kendisini uyarmama rağmen çıkmadı ve tehdit etti" dediğimde polislerin biri onu aldı.
"Bunları baban öğrenince ne yapacaksın ?" Diye bağırdı Ji Woong arabaya binerken. "Jimin'i öğrenince ne olacak? "
"Ah her şeyi öğrensin. Özellikle geldiğini. Böylece içeride olabildiğince çok kal" dedim ve arabaya binişini izledim. Polislerle avukatımı yollayacağıma dair bir konuşmadan sonra bizimkilerle kaldık.
"Vay be! Hyung sen dahisin" dedi Taehyung Hoseok'a sarılırken
"Abartma Tae. Alt tarafı bir polisi aradım" dedi ama yüzünden bile kendiyle gurur duyduğu belliydi.
"Teşekkür ederim Hobi" dediğimde bana gülümsedi.
"Ben acıktım. Hadi yemek almaya gidelim. Hoseok, Tae. Hadi! Jimin sende içerideki işini bitir" dedi Jisoo hızla ve ikiliyi tutup uzaklaşmaya başladı. Jimin öylece bana bakarken ceketimi çıkardım.
"Ee ? Nereyi yapıyoruz? "
"Ufak bir boya bölümü var" dediğinde eve ilerledim. Konuyu ben açmak istemiyordum. Ondan bir şeyler bekliyordum ama yapmadı. İçeri girer girmez boyayı eline aldı.
"O ne zaman geldi ?"
"Sen gelmeden 10 dakika önce" dedi dalgın bir şekilde. Fırçayı tutan elini tuttum.
"Peki neden beni aramadın? Haber vermedin"
"Çünkü her şeyi kendin hallediyorsun ve..Ji Woong benimle konuşmak için gelmiş. Kendim halletmek istedim"
"Ben üzgünüm...işine karıştım. Eminim halledebilirdin. Ben sandım ki..Beni bir kaç kez aradı. Benimle konuşmak istedi sandım" dediğimde elini elimden çekti. Sinirle ona baksam da o işine döndü. "Neden benden kaçıyorsun ? Yoksa tüm sevgiliyiz muhabbetini ben kafamdan mi uydurdum!?"
"Senden kaçmıyorum"
"Ama kaçıyorsun" diye bağırdım sinirle. Bunu bana yapıyor olması haksızlıktı.
"Bu konuşmadan kaçıyorum! Çünkü ben senin canını yakmışken, Newyork gibi bir hata varken o..o seni seviyor ve senin ne düşündüğünden bile emin değilim! Çünkü onun daha önce sevdiğini anlamamak için aptal olmak gerek"
"Dediğin gibi daha önce!"
"Yine de o benden önde. Ben senin sevgini hak ettim mi bilmiyorum bile"
"Nesi senden önde ? Seni seviyorum anladın mı ? Asla onu affetmeyeceğim. Tamam Newyork beni yıpratmış olabilir ama kaçmak yerine gelip bana sorsaydın o piçin annemin ölmesine sebep olduğunu ve onu asla affedemeyeceğimi anlatırdım!" Diye bağırdığımda elindeki fırça yere düştü. Beyaz parkeler açık gri renge boyanırken sinirle yere eğildim.
"Harika! Şimdi de Jisoo bizi gebertecek!"
○○○
Son cümleden de anlaşılacağı gibi Rosé pekte annesinin ölmesini takmıyor. Yani...neyse bir dahaki bölüm her şey net olur 😘
Bana bir yorum bırakın. Love u girl
ŞİMDİ OKUDUĞUN
JUST ONE DAY ~ JIROSE
RomansSadece bir gün. Bir gün de ondan hoşlandım, onunla eğlendim, ondan nefret ettim. Sadece bir günde oldu bunlar. Şimdi ise karşımda, hiç bir şey olmamış gibi gülüyordu. ▪︎livin' la vida loca şarkısından ilham alınmıştır▪︎