19.Bölüm

5K 397 203
                                    

¡değişen tek şey

İlk defa uyandığımda her şeyin bir kabus olmasını istemiştim; kabus olduğuna inanmak. Jungkook'un böyle bir şey yapmayacağına kendimi inandırmak istemiştim.

Misafirler evden giderken Sunhee'lerde kalacağını söyleyip giden Jungkook'a inanmak istememiştim. Bana sözler veren, hep yanımda olacağını söyleyen Jungkook'a inanmak istemiştim.

Pazar sabahı işte bunları düşünmüştüm. Tüm gün yatakta kalmıştım. Canım hiçbir şey yapmak istemiyordu. Ne yemek yemek, ne dışarı çıkmak ne de gözlerimi açık tutmak. Mutsuzdum. Mutsuzluğu iliklerime kadar hissediyordum.

Düşünmemeye çalışıyordum fakat havada uçan sineğin bile bana Jungkook'u hatırlattığı gerçeği yüzüme tokat gibi çarpıyordu.

Pazar akşamı oldu, pazartesi oldu, salı oldu. Israrla yataktan çıkmıyordum. Tam artık tamam deyip yataktan çıkacakken Jungkook'un eve geldiğini duyuyordum. Odasının kapısının önüne geliyor, bir kaç dakika bekliyor ve içeri giriyordu. Sabahları ise okula
gidiyordu. Benim aksime hayatına kaldığı yerden devam ediyordu.

Üç gündür okula gitmiyordum ve bir kere bile olsun kapımı tıklatıp neyim olduğunu sormamıştı. Sorsa garip kaçardı gerçi. Anneme pazartesi günü hasta olduğum yalanını söyleyip okula gitmemişken üzüntüden gerçekten hastalanmış bu sefer annemin zoru ile okula gitmemiştim. Gitmek isteyen de yoktu zaten. Bu süre zarfında Taehyung, Namjoon, Yoongi, Hoseok, Seokjin, Jaebum hatta Jackson bile bana defalarca mesaj atıp aramışlardı. Birilerinin aksine beni merak eden insanların olması iyi hissettiriyordu.

Çarşamba olmuştu. Üç gün toplamda 5 saat uyumuştum. Yorgundum fakat bu fiziki anlamda değildi. Ruhen çökmüştüm. Fakat yine de bugün yataktan sonunda çıkabilmiştim. Koyu bordo perdelerimi açtığımda yüzüme gelen kör edici ışınlarla gözlerimi kıstım.

Aynaya bakmaya korksam da banyoya ilerledim. Aynada biri vardı. Kırmızı saçları artık tamamen akmış, göz altları mosmor, şiş, kızarık ve tamamen bitik bir adam. Ben olmalıydım bu. Bu muydum cidden? Bugüne kadar babamın gidişi bile canımı o kadar acıtmamışken biri yüzünden böyle mi olacaktım. Aşk buysa hiç filmlerdeki, kitaplardaki gibi güzel bir şey değildi.

Soğuk duşun altına girerken üç gündür su değmeyen vücudum bayram etmişti.

Dolaptan rastgele kıyafet seçip üzerime geçirdim. Aynaya bakmadan odamdan çıkmıştım çünkü bu tipi düzeltmeye çalışmak aptallık olurdu.

Aşağıya indiğimde annem heyecanla yanıma gelip elleri ile yüzüme dokunmaya başlamıştı. Birden sıkıca sarıldım ona. Hayatımda olan tek gerçek şey annemdi çünkü.

"Jimin, bir şeyler var sende..."

Göz yaşlarımı geri itmeye çalışarak sanki ne olduğunu bilmiyormuş gibi mırıltı çıkarmıştım.

Ayrıldığımızda annem dolu gözlerle bana bakıyordu.

"Saçlarımı boyatmaya gideceğim."

Hemen olumlu anlamda kafa salladığında dudağım yukarı doğru kıvrılmıştı. Üç günün ardından önemli bir gelişmeydi benim için.

"Paran var mı?"

Olumlu anlamda kafa sallayıp yanağına bir öpücük kondurmuş ve çıkmıştım evden. O evde durdukça istemediğim tüm anılar kafamda beliriyordu.

Taksi çağırıp ilk boyattığım yerin adresini vermiştim. Geçen seferkinin aksine girer girmez çalışanlar beni karşılamıştı.

Asansörle üst kata çıktığımızda büyük sandalyeye oturdum. Ne renge boyatacağım konusunda bir fikrim yoktu. Saçlarımı boyayacak olan kadın gözlerimin içine bakarken o an aklıma ilk gelen rengi, pembe kazağımdan ilham alarak söylemiştim.

Brother? ° Jikook Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin