¡neden
Uzaktan baktığımda kendim dışında herkesi mutlu sanırdım. Güzel bir ev, mutlu bir aile, çoklu arkadaş grubu... Jeon Jungkook'u mutlu sanırdım mesela. Zengin bir babası vardı, evlerinin önünde arabası ve bir sürü arkadaşı. Belki de annesinin eksikliğini hissetmez diye düşünmüştüm. Dışarıdan gösterdiği kalın zırhını yıkınca görmüştüm gerçeği. Kalbine konan aşk damlası gerçek Jungkook'u göstermişti.
Şimdi uzaktan bakınca bütün bu olanlara; ne annesinin suçu vardı ne de Jungkook'un. Annesini bulduğumu söylediğim an yüzünde oluşan binbir duygu beni korkutmuştu. Sevinç, öfke, şaşkınlık, hüzün, özlem... Hepsini nasıl barındırabilirdi bir insan her bir mimiğinde?
Jungkook zar zor kendine geldiğinde Jackson bizi havaalanından almaya gelmişti. Arabaya binene kadar hiçbir şey konuşmamıştık. Sabahtan beri bana ulaşmak için heba olan sevgilime böyle bir şeyi bir anda söylediğim için pişmanlık duygusu dört bir yanımı ele geçirmişti bile.
"Jimin.." Sonunda bitkin sesini çıkarabilmişti dışarı.
Sesini duyar duymaz ellerinin üzerinde olan ellerimi sıkılaştırmıştım.
"Nasıl? Nasıl buldun onu?"
Nasıl açıklayabilirdim ki? Bana yaşattıkları yüzünden ondan intikam almak istemiş ve annesini bulmaya çalışmıştım. Annesinin öldüğü haberini alana kadar tabii. Fakat bunun da Bay Jeon tarafından Jungkook'un annesini arama tehlikesine karşı düzenlediği bir oyun olduğu gerçeğini de bugün öğrenmiş olmuştum.
"Jimin cevap ver. Benim onu bulmak için denemediğim yol, aramadığım yer kalmamıştı. Nasıl buldun onu?"
Aslında ben değil Jackson bulmuştu. Öldüğünü öğrendiğimde vazgeçmiş ve kapatmıştım konuyu fakat Jackson öldüğüne inanmamış ve aramaya devam etmişti. Çünkü amcasını tanıyordu.
"Bunları annen ile buluşunca konuşalım olur mu? Önce o anlatsın başına gelenleri."
Yine ağlamaya başlamıştı. Küçücüktü şu an gözümde. Heycanlıydı, bir o kadar da korkuyordu.
"Siz konuştunuz mu? Haberi var mı şu an yanına gittiğimizden?"
"Var Jungkook, bizi bekliyor." Bu sefer Jackson atlamıştı önden. Benim haberim yoktu tabii ne ara görüşüp konuştular bilmiyordum.
Jungkook derin bir nefes alıp camı açmıştı. Neler hissettiğini tahmin edebiliyordum ama anlıyorum diyemezdim. Başına gelmedikçe anlayamazdı insan. Düşünmek yetmiyordu, yaşamak gerekiyordu.
Yol boyunca bir daha konuşmayarak 20 dakika daha gitmiştik böyle. Şehre yakın bir yerde değildi belli ki. Arabaların tek tük olduğu bir yoldaydık. Ev sayısı da gitgide azalıyordu. Yaklaştığımızın farkındaydım. Jungkook da farkında olacak ki dizlerini titretmeye başlamıştı. Kafamı boyun girintisine sokup kokusunu içime çektim. O da saçlarımı kokladı derince. Aramızdaki kötü şeylerin bittiğine seviniyordum fakat bundan sonra ne olacağı ile ilgili hiçbir fikrim yoktu.
Jackson'ın 'geldik' sesiyle birbirimizden ayrıldığımızda ikimiz de etrafımıza bakındık. Oldukça ıssız bir yerde, ev yemekleri yapan küçük bir restoranın önünde durmuştuk. Tahtadan yapılmış bu sevimli yerin en tepesinde ise Kook's yazısı dikkatimi çekmişti.
Zaman kaybetmeden arabadan inip restoranın önünde durmuştuk. Ardından Jungkook elimi tutarak restorana doğru ikimizi de ilerletmişti.
Gıcırdayan kapı eşliğinde içeri girdiğimizde bizi ufak masalar, masaların üzerindeki tatlı pembe örtüler ve bol çiçeklerin bulunduğu bir mekan karşılamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Brother? ° Jikook
Fanfiction- Bütün haklar @catuoongi aittir. - Jimin'in annesi ve Jungkook'un babası evlenmeye karar vermişlerdi. Aynı evde yaşamak zorunda kalan Jimin ve Jungkook'un tanışmaları pek de iyi başlamadı. - JungkookxJimin - TAMAMLANDI✔︎