Evanasence - My immortal
♣
Sonunda beni yasladığı duvardan öne doğru çevirerek yere savurdu, dizlerimin üzerine yere kapaklandım ve o an hissettiğim acı tarifsizdi
" Şimdi git, babanla vedalaş biz alacağımızı aldık birazdan yola çıkacağız."
Alacağımızı aldık derken neyi kastettiğini kestiremiyordum, mirasların üzerine konmak gibi bir niyeti vardı fakat o adamın parasına ben dahil hiç kimse elini sürmeyecekti.
Yerden güç bela kalkarak, kanayan dizlerime baktım berbat görünüyorlardı.
Acıdan kasılan bacaklarımın ağrısıyla merdivenlerden çıkmayı başarabilmiştim. Etrafımda kötü bir koku vardı ve bu odaya yaklaştığımda daha da keskin bir hal almaya başlıyordu. Kapının önüne geldiğimde duraksadım ve tereddüt ettim, ardından kapıyı açtığım anda iki uzun boylu genci kanlar içinde yere serilmiş bir halde yatarken gördüm şokun etkisiyle donmuştum ne ile karşılaşacağımdan korkarak kafamı yavaşça önümdeki koltuğa doğru kaldırdım ve babam yoktu.. Çığlığı bastığım sırada merdivenlerden koşuşturma sesleri geldi
"Baba!" deli gibi ağlıyor ve çığlıklar savuruyordum vücudumun titremesine engel olamıyordum, büyük bir el beni belimden kavrayıp sertçe çektiğinde, öfkem ve nefretime karşı koyamıyordum dirseğimle beni kavrayan ellerin sahibine sert bir şekilde geçirdikten sonra ellerinden kurtularak merdivenlerden aşşağıya koşmaya başladım,
buradan çıkmam gerekiyor, gitmem gerekiyor.. buradan çıkmalıyım, hepsi bir rüya..
Kafamda yankılanan sesleri durduramıyordum deli gibi çığlık atarak koşuyordum evden çıkıp toprağa ayağımı bastığım sırada Koray ve Selin korku dolu gözlerle bir şeyler fısıldaşıyordu. Bundan yararlanarak, ormana girdim ve hızla koşuyordum üzerimden geçen kuşlar ağaçların dallarını oynatıyor ve sebepsizce ürkmeme sebep oluyordu, içimden o çok sevdiğim şarkıyı mırıldanıp kendimi sakinleştirmeye çalışıyordum.
Hava gittikçe kararıyordu ve ben daha güvenli bir yere ulaşacağım hiç bir yol bulamamıştım, artık koşmaktan ve acıdan sızlayan bacaklarım durmamı istermişcesine uyuşuyordu.
Güvenli bulduğum ilk ağaç gövdesine kıvrıldım, sabahtan beri ağlıyordum gözlerim yanıyordu ve vücudumun titremesine engel olamıyordum sanırım şok geçiriyordum.
Ormanın bilinmeyen yerlerinden seçemediğim seslenişler duyuluyordu. Hızla kıvrıldığım yerden doğrularak tekrar koşmaya başlamıştım, nereye gittiğimi bilmiyordum fakat bir şekilde buradan uzaklaşmam gerekiyordu. Tabii ki yolumu bulamayıp kurda kuşa yem olmazsam.
Hava gittikçe soğuyordu ve koştukça rüzgarın etkisiyle uzun saçlarım arkamda dans ediyordu tenime çarpan rüzgar tüylerimin diken diken olmasına sebep oluyordu. Bir anda kendimi yere kapaklanmış bir şekilde buldum ve donuyordum, en yakın bulduğum ağaca kendimi sürükleyerek bir kenara kıvrıldım...
_____________________
Gecenin zifiri karanlığında yüzüme tutulan bir ışık beni rahatsız ediyordu, o kadar bitkin hissediyordum ki gözlerimi açmaya halim kalmamıştı bir güç beni yerden kaldırdı ve üzerime bir şeyler örtüldü.
Beni taşıyan kim bilmiyordum fakat sıcaktı ve huzur veriyordu,
"Bu kız deli ! İnat etme bırakta gönderelim, daha iyi enayiler bulabiliriz kendimize." tiz bir kız sesi sinirli ve hızlı bir şekilde birşeyler söylenip duruyordu.
"Hemen çeneni kapa yoksa o ince boynunu kırarım." sesinde endişe duyamıyordum fakat sinirden çıldırdığını hissedebiliyordum.
Söylenilen herşeyi işitiyordum fakat sanki tepki verme eylemini kaybetmiş gibi hissediyordum, tek istediğim uyumaktı.
__________________
Uyandığımda hava henüz aydınlanmamıştı, gözlerimi güç bela aralayabildikten sonra tekli kanepede oturan savaş düşünceli görünüyordu ellerini ensesinde birleştirmiş uykusuzluktan morarmış gözlerlini bir yere sabitlemiş kaşlarını çatmış ve öylece yeri izliyordu.
yatakta kıpırdandıktan sonra yorgun bakışlarını hızla üzerime çevirdi ve bakışlarından öfke akıyordu, çenesinin alt kısmında oluşan koca bir morluk vardı ve evet bu benim eserimdi kendimle gurur duymadan geçemeyecektim Savaş Gürmana vurma cesaretinde bulunan ilk insandım sanırım.
Hızla yattığım yerden sıyrılarak ona sorularımı yönelttim
" Babam nerde, onu nereye götürdün ne yaptın ona çabuk anlat ! " sesim delirmişçesine yüksek çıkıyordu
Tehtid dolu gözleri beni delip geçti ve ardından konuşmayı başarabildi.
" Dediğim gibi babana seni odada beklemesini söyledim, kaçmış olmalı benim bir alakam yok."
" Peki babam öyle oldu diyelim, o yerde yatan iki genç kimdi ! "
" Bak Gökçe senin şuan burada boğabilirim ve hiç kimsenin ruhu duymaz bu yüzden bana soru sormayı bırak ve dinlen. Çıkacağımız yolculuğuda senin yüzünden ertelemek zorunda kaldık."
"Yapsana!"
Savaş anlamayan gözlerle hareketlerimi izliyordu
" Öldürsene lan beni ! Son ver artık buna "
Hızla gidip kapıyı kitledikten sonra kollarımdan çekip beni duvara ittiğinde acıdan kıvranmamak için kendimi zor tutuyordum
"Bir şartla"
dedi kısık ve bir o kadar tehtidkar olan sesiyle,
Bu ses tonu hep ürkmeme sebep oluyordu
"Ne şartından bahsediyorsun?"
korkudan yüreğim ağzıma geliyordu
"Bana seni ver, sonra seni bırakayım"
Adil oynamıyordu ve bu sözler benim canımı daha önce attığı tokatlardan ve yerlere fırlatışlarından daha çok daha acıtıyordu.
"Ben, bunu yapamam." Gözlerime yaşlar hücum ediyordu ve bir köşeye kıvrılıp küçük bir çocuk gibi ağlamamak için kendimi zor tutuyordum.
Daha çok dibime girdiğinde onu itmek istedim fakat ellerimi bileklerimden yakalayarak kafamın üzerinde duvarda birleştirdi
"Buna bir son verebilirsin, herşey senin elinde." nefesini boynumda hissedebiliyordum,
"Hayır lütfen, yapma" sesimdeki çaresizlik içimin öfkeyle dolmasına sebep oluyordu ama korkuyordum ve buna engel olamıyordum
Dışardan gelen siren sesleri Savaşın hemen üzerimden çekilmesini sağlamıştı,
Savaş korkulu gözlerle etrafa bakınmaya başladı ve bakışları benimkiyle karşılaştı,
Sanırım kurtuluyordum...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TAKINTILI
Teen Fiction''Nereye gidersen git, bulurum seni Gökçe. Benden kaçamazsın." Peşimde beni takip eden karanlıklar ülkesi. Kaçtıkça içine hapsetmek istercesine her daim arkamda. "Birisine aşık olacağım aklımın ucundan bile geçmezken, Savaş'ın gözlerindeki dipsiz bo...