4

189 29 20
                                    

"Mark, kapı çalıyor."

Mark'ın belimdeki ellerini çözmeye çalışıyordum. İkimizde zil sesiyle uyanmıştık ama ikimizde kalkıp kapıya açacak halde değildik.

"Off!"

Mark'ın bi an sinirlenip yerdeki şortu giymesiyle küfür etmesi peşi sıra gelmiş, sonra odadan çıkarak 10-15 dakika gibi bir sürede gelmemişti. O gelmeyince bende üzerime bir şort geçirmiş sesin geldiği yöne ilerlemiştim.

Saçları kırmızı renkte boyu Mark'la hemen hemen aynı boyda olan bir çocuk vardı. Sanırım, Koreli de değildi.

"Bebeğim bak sana bahsettiğim Yuta Hyung."

Mark ve Yuta Hyung'un birbirlerine sarılıyor olduğunu görmek beni öyle mutlu etmişti ki düşünün Yuta Hyung'un kolu, Mark'ın çıplak beline değiyordu.

"Memnun oldum, ben bir elimi yüzümü yıkayayım. Gelirim hemen."

Lavaboya ilerleyip suyu açıp bir kaç dakika beklemiş sonra yalandan bir acı inlemeyle elimi tutmuştum. Birazda bilerek vurmuştum elimi. Şimdi de elim gerçekten ağrıyordu.

"Gel krem sürüp saralım elini."

Lavabo dolaplarının içindeki yardım çantasını almış içinden gerekli olan şeyleri ayarlıyordu. Sabah sabah, Mark'ın önümde yarı çıplak dolaşması hiç iyi değildi. Şu Yuta denilen kişi olmasaydı belki şuan Mark'ı öperek uyandırmış olurdum ve işimize devam ediyor olurduk. Kesinlikle 6 ayda 6-7 kere bir şeyler yaptığımızdan değildi bu özlemim, ben Mark'la her an her şeyi yapmayı özlemiştim.

Mesela, sadece canımız isteyince sarılıyor bazen de uyuyorduk. Bazen ise, saatlerce oyun oynuyorduk.

"Mark üzerini giyinir misin artık?"

"Hava sıcak, biliyorsun Kanada fazla sıcak demiştim sana."

"Mark, üzerini giyinmen gerekiyor cidden. Yoksa ben yapışacağım dudağına Yuta falan dinlemeyeceğim."

Bileğimi sarıyorken sırıtıp duruyordu.

"İşe gidecek birazdan uğramak için gelmiş, yapışırsın sonra dudaklarıma."

Sırıtmaya devam etmiş beni kaldırarak ikimizi de Yuta Hyung'un bulunduğu odaya götürmüştü.

"Çocuklar benim çıkmam gerekiyor."

Mark ne olduğunu sormak için peşine ilerlerken ben koltuğa uzanmış uyumaya çalışmıştım. Bileğim gerçekten acımıştı.

"Neyin var bebeğim?"

Mark yanıma gelip bileğimi öperken küçük çocuk gibi kucağına oturmuştum.

"Bileğim acıyor, çok kötü çarpmışım."

"Bilerek çok kötü çarpmışım desene sen şuna."

"Mark!"

"Tamam, tamam sustum."

Kıkırdayıp kollarını belime sardığında ellerimi ellerinin üzerine koymuştum.

"Mark aç hissediyorum, yemek yiyelim."

Mırıldanarak söylenmemle Mark telefonunu alıp bir şeyler sipariş etmişti. Bende onun kıvamındaydım öylece.

"Bugün ne yapacağız?"

Sorduğum soruya asla ciddi bir şekilde dönmemiş, sırıtmaya devam etmişti.

"Sevişiriz, öpüşürüz ve daha fazlası."

"Mark, ciddiyim ben hep evde mi duracağız?"

"Hayır bebeğim, gezdireceğim seni. Kahvaltıdan sonra duşumuzu alalım, sonra da çıkar gezeriz hm?"

"Pekala, söz verdin bak."

"Söz."

10 dakika gibi bir sürede kahvaltımız geldiğinde, ikimizde önce masayı kurmuş kahvaltı etmiş sonra da duş alarak giyinmiştik. Boynumda ve Mark'ın boynunda dün gecenin izleri vardı. Uzun süredir böyle dolaşmıyorduk dışarıda çünkü vaktimiz olmuyordu.

"Bebeğim, biraz daha hızlı olur musun?"

Merdivenleri koşarak inip Mark'a katıldığımda elini tutmuştum ve ikimizde çıkarak evden ayrılmıştık.

Aslında çok yer gezmiştik, çok zaman harcamıştık ama benim tüm zamanım Mark'layken su gibi akıp gitmişti.

---
nomin fici yayınlasam okur musunuz?

on yıl etkisi, markhyuck.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin