10

153 17 0
                                    

"Gitmek zorunda mısın?"

"Sen gelmeden 10 dakika önce Kanada'da çalışmayacağımı haber verdim Yuta."

"O zaman haber et, burada çalışacağını söyle onlara."

Yuta'nın kollarının arasından çıkıp koltuğa oturduğumda, bu kararımdan vazgeçmeyeceğimi biliyordum ben.

"Sen benim için ne yaptın da buraya dönmemi istiyorsun? Sabretmeni söyledim, bir çıkış yolu bulabiliriz dedim. Sen ne yaptın beni terk etmekle tehdit ettin ve şimdi de karşımda gitmememi söylüyorsun bana."

"Tamam ben hatalıyım, seni düşünmedim ama lütfen Sicheng."

"Hayır, kalmayacağım git şimdi."

Olan biteni Donghyuck'a anlattığımda, Donghyuck sadece başını sallamakla yetinmiş sonra da bir yudum almıştı kahvesinden. Söylenebilecek bir şey yoktu. Hatayı yapan oydu. Ben değildim.

Aşk, çok güzel bir duyguysa insan uzaktan da sevemez miydi? Eskiden çoğu insan eşi iş için aylarca dönmediğinde bile onu sevebiliyorken Yuta görüntülü aramalara, sesli aramalara ayda bir kere görmelere katlanamayacağını söylemişti. Ve terk etmişti beni.

"Yuta bak, biraz çalışıp döneceğim. Hayallerim için uğraşmışken her şeyi bırakıp pes edemem. Tamam belki de dönemem ama arada bir görürüz birbirimizi."

"Aptal işin yüzünden beri geride bırakıyorsun Sicheng."

"Öyle değil, gerçekten bir din-"

"Bitti."

Sonra Yuta evde çekip gitmiş, Sicheng'ı ağlaya ağlaya bavul toplamaya bırakmıştı.

İlk ayrıldığımız zamanı hatırladıkça kalbim uyuşuyor bir ağrı giriyordu. Onu seviyordum, ama benim için fedakarlık yapmadıkça onu affedemezdim. Çünkü yine onun için bazen Kanada'ya gidecektim.

"Sizin evliliğiniz nasıl gidiyor?"

"Bırak bizim evliliğimizi, arkadaşım var Jaemin onunla tanışmak ister misin? Az kahpelik yapmadı bana ama anlaşacağınızı umuyorum."

Dedikleri beni gülümsetirken, yer ve saatte anlaşmış sonrada bulunduğumuz yerden ayrılmıştık.

"Sicheng!"

İsmimin seslenilmesiyle arkamı dönmüş, zaten beklediğim ama bu kadar erken geleceğini düşünmediğim kırmızı saçlı çocuğa bakmıştım.

"Ne işin var burada?"

"Senin için ben geldim bu sefer. Dün evdeyken, yazdığın mektubu okudum. Ben seni üzdüğüm için üzgünüm Sicheng."

Yuta, canı pahasına olursa bile olsun özür dilemezdi. Onun yerine üzgünüm, kusura bakma derdi genelde.

"Mektubu sana mı yazdım sanki? Git şimdi."

Ona yazmıştım, bir daha Kanada'ya dönmek istememiştim ve eğer dönmezsem son sözlerim olsun diye yazmıştım.

"Yalan söyleme adımı bile yazmışsın defalarca."

O öyle söyleyince pes etmiştim. İçimde tarifi anlatılmaz bir mutluluk vardı.

"Nasıl affettireceksin kendini?"

"Yani önce bir evine gitsek fena olmaz gibime geliyor."

Yuta kolunu omzuma attığında kolundan çıkmış uzaklaşmıştım.

"Sil aklından o düşünceleri! Oteline git, sonra düşünürsün bir şeyler. İyi düşün, 3 hakkın var Yuta."

on yıl etkisi, markhyuck.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin