7

168 23 16
                                    

"Sen nasıl bu kadar rahatsın?"

Yuta, lavabo tezgahında oturan bana bakıp duruyor söylenip telefonu çeksin diye sağa sola hareket ediyordu.

"Mark ve Donghyuck konuşalım diye yapmışlar. Artık beni terk ettiğine ne kadar pişman olmuşsan Mark çözümü seni ve beni kilitleyerek bulacağını sanmış."

"Ben seni terk etmedim Sicheng, sen beni buna mecbur bıraktın."

Tüm suç bendeymiş gibi yine her şeyi ben yapmışım gibi davranıyordu. Ona aşıktım ama hayallerimi de uğraşlarımı da bir erkek için bi anda silemezdim.

"Bence sen hiç bir zaman beni fiziksel ihtiyaçların dışında sevmedin."

Evet, düşündüğümü söylüyordum. Kız arkadaşından yeni ayrılmıştı, sonra bi anda çıkmaya başlamıştık. Yani aslında orta da bir teklifte olmamıştı. Sadece gitmek istediğimi söylemek zorunda kalmıştım ve o da beni terk etmişti.

"Sadece ilk zamanlar öyleydi, ama şimdi öyle değil- yani, şimdi olsa öyle olmazdı."

"Ben gitmek istedim, sonra yanıma gelmeni söyledim ve gelemeyeceğini söyledin. Sonra ilişkimizi yine de yürütürüz ben sık sık geleceğim dedim. Bana ne dedin? "Eğer istediğim zaman öpmeyecek, sarılamayacaksam bu ilişki neden sürüyor?" Dedin ve terk ettin beni."

Gözlerinden bi an pişmanlık geçmiş gibiydi ama yine kendine çeki düzen vermişti.

"Her neyse, bitti ve gitti."

Amacım barışmak değildi ama yine de görmek istiyordum. Bunları bana dediği için pişman oluşunu, beni özlemiş olduğunu bunları bilmek istiyordum.

"Beni hâlâ seviyor musun?"

Lavabo tezgahından inmiş yanına ilerlemiştim.

"Hayır, sözde hayalleri için beni yarı yolda bırakabilecek birini neden hâlâ seveyim?"

"Seni yarı yolda bırakmamıştım. Sadece terfi aldım ve kullanmak istedim."

Neden böyle yapıyordu anlamış değildim. Neden en başta böyle yapmıştı da ayrılmıştık? Neden? Biraz bekleyebilirdi, en sonunda Kanada'ya dönecektim zaten şimdi olduğu gibi.

"Yuta, bu beni ayrıldıktan sonra ilk ve son görüşün olacak. İstersem Kanada'da yüksek bir bölümde çalışabilirdim ama merak etme görmezsin beni."

İnsanlar ne düşünmek isterlerse onu düşünürlerdi. Yuta yapmak istediğim şey için onu hiçe saydığımı düşünüyordu. Düşünmeye devam edebilirdi. Ne anlatırsam anlatayım yine aynı şeyi düşünecekti.

"A-Açar mısınız k-kapıyı? B-Benim ç-çamaşır suyuna alerjim var."

Sahte nefes alamama gibi bir oyunculuk sergilemiş kapının açılmasını sağlayınca da ceketimi düzeltmiş kafamla selam vererek çıkmıştım. Sadece konuşmak istemiştim, benimle konuşur sanmıştım ama sadece moralimi bozmuştu. Sadece defalarca olmayacağımızı hissettirmişti.

Bir taksiyle evime gelmiştim, ikimizin de şirketine yakın olduğu için Yuta'ın da kaldığı evime.

Onu görmeye gelmemiştim, ama belki görürüm diye de her gün evden çıkmış şirketi ve evinin yakınlarında dolaşmıştım. Özlemiştim onu ama o beni hiç özlememiş gibiydi.

"Ne işin var burada?"

Dalmış gitmişken bir an Yuta'yı görmemle önce korkmuş sonra yattığım yerde doğrulmuştum.

"Bazı eşyalarım hâlâ burada, fark etmiyor musun?"

Fark etmez olur muydum? Gelmesi için bile bunu bahane ederdim.

"Nasıl girdin?"

"Anahtarımla."

Bir kaç bir şey toplarken bende odamdan çıkmış oturma odasına geçerek sessiz sedasız onu izlemiştim.

"Beni görmek için yeni bahanen bu mu? Evde bir şeylerini unutmak?"

Salonda toparladığı eşyalara bakarken kıkırdamıştım.

"Sinirimi bozma Sicheng."

Ayaklanmış onun önüne geçmiştim.

"Sinirini bozarsam ne olur? Ne de olsa bir kaç gün daha buradayım ne yapabilirsin ki bu bir kaç günde?"

Ve sonra beklemediğim bir şey olmuş Yuta sımsıkı sarılmıştı bana. Sımsıkı sarılıp öylece bir şey demeden beklemişti. Sonra bende sarılmıştım. Ne de olsa 10 dakika sonra eski halimize dönecektik.

---
bunun devamı gelecek, yazımımı
beğenmedim açıkcası umarım
seversiniz.

on yıl etkisi, markhyuck.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin