19

117 14 5
                                    

galiba bu gidişle 25 final olacak :")
---

Donghyuck'un anlatımından;

"HaeMin haklı, ona aile olduk ve belkide son bir kez gözden geçirmeliyiz ilişkimizi."

Beş gündür ayrıydık, sebebi ise o gün ikimizinde tersinden kalkmasıydı. HaeMin okula gittikten sonra tartışmıştık, Mark ise "katlanamıyorsan bitsin" gibi bir cümle kurmuştu. O an, ne yapmam gerektiğini bilmesem de evden çıkmıştım. Mark peşime aramıştı ama açmamıştım da. Şu ana kadar beş gündür konuşmamıştık.

"Peki, ne yapacağız? Donghyuck ayrılma noktasına geldik resmen."

Her şeye rağmen sımsıkı sarılmak istiyordum ona. Beş günde bir insan özler miydi eşini? Özlerdi, özlüyordum çok özlemiştim.

"10.yıl dönümümüzde yapmak istediğimiz şeyi yapalım yine, dağ evine gidelim. Bir kaç gün kalır, telefonlardan uzaklaşırız. HaeMin için."

Mark'ın kurduğu cümle yüzünden, bir adım atamıyordum ona karşı ama içimde bir yerde özür dilemek için ona o sabah bağırdığım için affetmesini isteyen vardı.

HaeMin'e hâlâ birbirimizi sevdiğimizi söylemişti, hâlâ seviyor muydu beni?

Bir kaç saat ardından bavullarımızı hazırlamıştık, sonra da bir kaç saat konuşmadan yolculuk geçirip dağ evine gelmiştik.

Arabadan da konuşmadan inmiş, içeriye girmiştik hemen. Burayı cidden 10.yıl dönümümüz için tutmuştuk ama sanırım artık anlamı kalmamıştı.

İki yabancı gibi bir kaç gün bu evde kalacaktık, oysa ki hayalim bu değildi asla.

"Ben duşa gireceğim, sen de-sen de istediğini yap."

Onun odaya çıkıp banyoya girmesiyle kendimi koltuğa bırakmış, Mark'ın olmadığı zaman içimde oluşan boşluk duygusunu tekrar tekrar yaşamıştım. Hatalı ben olsaydım, özrümü de dilerdim ama o hatalıydı ve adım atmamıştı.

Bir kaç saatin sonunda, açlıktan ölmeyelim diye makarna yapmış sonra da Mark'ı beklemiştim. Gelmişti gelmesine ama hâlâ işiyle lgileniyordu.

"Mark, eğer hâlâ bir şeyler için duruyorsak bırak o telefonu. Belki de konuşmamız gereken şeyler var ve işinle uğraştığından bir anlamı kalmıyor burada olmamızın."

Elindeki telefonu kapatarak kenara koyduğunda, hâlâ yüzüğümüzü takıyor olması biraz olsun beni mutlu etse de belli etmemiştim.

Ne konuşabilirdik ki? Aklımdan geçen tek şey onu özlediğimdi. Belki de bunları söylemeliydim.

"Özür dilerim."

"Mark, seni çok özledim."

İkimizin ağzından çıkan iki farklı cümle aslında olayı özetlemişti bize. O pişmandı ve söyleyememişti, ben ise çok özlemiş ve söyleyememiştim.

"Bende özür dilerim, her olayda yine de yanında olacağımın sözünü vermiştim ama ilk büyük kavgamızda çıktım gittim evden."

Annem ve babam gibi oluruz sanmıştım. Hâlâ birbirine deli gibi aşık olup gururundan geri barışmayan çocuklarını ortada bırakan annem ve babam gibi. İlk yaptığımız büyük kavgadan sonra ayrılırız da bir daha barışamayız sanmıştım.

"Eve iş getirmeyeceğim diyorum ama evde kafam 7/24 iş ile dolu. Öylede çıkışmamalıydım sana."

Son 1 haftadır kuş uçsa ağlayan ben bu özürleşmelere de ağlamış Mark'ın kıkırdamasını sağlamıştım.

"Ağlama Haechan."

Kıkırdamaya devam edip ayaklanıp kollarını bana sardığında omzuna vurdum.

"Ya Mark, deme bana öyle."

Sebebini  bilmek ister miydiniz? Yıllarca Donghyuck ismimi kullanmayıp olmayan ismimi kendime isim bellemiş sonra Mark'la ilk çarpışmamızda özür dilemek için yaka kartımdan ismimi okuduğunda ismime olan tüm nefretim uçup gitmişti.

"Kaç gün yemek yemedin?"

"5. Peki sen kaç gündür deli gibi yiyorsun?"

"5."

İkimizde farklıydık. Ben stresten yemek yiyemezdim ama Mark ise stresten tüm mutfağı yiyebilecek halde olurdu. O yüzden zayıflamamın lafını yapıyordu bana.

"Nasıl düşünebilirsin ayrılacağımızı?"

Nasıl düşünürsün diye bir şey yoktu. İnsan düşünüyordu, insan hayatının sona erdiğini düşünüyordu.

"Mark, bu ilk ve son olsun olur mu? Yoksa bir dahakine geberip gideceğim özlemimden sanırım."

Köpek gibi özledim tabiri bana uyarlanmıştı sanırım. Mark'ı köpek gibi özlemiştim.

Mark'ın kucağına çıkıp yüzünün her yerine öpücükler kondururken Mark'ın beni sıkı sıkı tutmaya çalışmasıyla ikimizde yere kapaklanmıştık. Kolum başının altında başını korumak için duruyordu ve onun kolu da başımı korumak için sarılıydı başıma. Her fırsatta tek önemsediğimizin birbirimiz hoşuma gidiyordu.

"Seni çok seviyorum."

"Bende seni çok seviyorum."

---
uyglar mı çöktü benim
beynim mi bilinmiyor

on yıl etkisi, markhyuck.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin