yanımda yürüyen ve gülüşen ikiliye bakmadan ayaklarıma bakarak yürüyordum. dışarıdan bakan biri bile onların sevgili olduğunu ve benim fazlalık olduğumu düşünürdü. sevgili kısmı dışında doğruydu zaten.
"soobin, biz felix'le oyun alanına gidiyoruz. sen sevmezsin otur burda." demişti yeonjun göz kırparak. bizi yalnız bırak demenin başka bir yoluydu bu sanırım.
"doğru ben sevmem oyunları. siz takılın ben oturuyor olacağım." dedim koltukları gösterek. felix tamam dikkat et derken yeonjun hiçbir şey dememişti.
onlar beraber giderken ben koskoca avmnin içinde tek kalmıştım. koltukların birine oturup kulaklıklarımı taktım kulağıma. müzik dinlerken düşündüm. yeonjun anksiyetem olduğunu en iyi bilen insandı. dün ilgi için olduğunu söylemişti, bugün ise beni tek bırakıp gitmişti.
aslında 1 yıl önce yeonjun böyle değildi. sevecendi, bana değer verirdi, çoğu panik atak krizimi onun yanında geçirmiştim ve o hep bana sarılıp sakinleştirmişti. 1 yıl kadar önce ise bir anda umursamaz, beni kölesi gibi gören yeonjun olmuştu.
ellerimin titrediğini fark ettiğimde kendi etrafıma sardım. sanki herkes bana bakıyordu, bir anda beni eleştirmeye başlayacaklardı. böyle hissetmemi engelleyemiyordum. eve gitmek istiyordum. telefonumdan felixe mesaj attım.
ben eve geçiyorum. yeonjun seni getirir. dikkat et kendine.
ardındansa oturduğum yerden kalkıp kendimi avmnin dışına atmıştım. temiz havayı içime çekerken ceketimi felix'te unuttuğumu fark etmiştim. havanın soğuğu tenimi buza çevirirken. otobüsü beklemiştim.
10 dakika sonra gelen otobüse bindiğimde dudaklarımın soğuktan morardığına emindim. ellerim kıpkırmızıydı. sıcak otobüse binince parmaklarımın uyuştuğunu hissetmiştim.
çokta uzak olmayan evime 7 dakikada varmıştık. aşağı inerken kapımın önündeki 4 aptalı görmüştüm. ellerinde abur cubur poşetleri vardı. ryujin elindeki poşeti mingi'nin eline tutuştururken koşup bana sarılmıştı.
"götümüz dondu. aç şu kapıyı." diyen beomgyu olmasaydı ağlayacak gibiydim.
sıcak eve girdiğimizde herkes montlarını çıkartıp salona yayılmıştı.
ben ellerimi peteğe yaslayıp ısıtmaya çalışmıştım.
"nerden çıktınız?" diye sormuştum ısınma çabamın arasında.
"süpriz yumurtadan." dedi mingi. kafasına yunho'dan bir fiske yemişti.
"seni çok özledik. dedikki buraya gelelim bari." dedi beomgyu.
"iyi yapmışsınız."
"ee felix nerede?" diye sordu ryujin.
"yeonjun ile avmde. ben tek kalmıştım sonra dayanamayıp eve geldim." diye açıkladım durumu. ryujin beni şaşırtmayarak sinirlenmişti.
"salak mı bu çocuk. seni nasıl bırakabilir tek başına. felix bilmiyor muydu?"
"hayır söylemedim. söylesem çok panik yapardı. gerek yok." felix gayet tatlı ve saf bir çocuktu. onu kendi sorunlarımla yormak istemiyordum.
"sikicem o yeonjunu ya." demişti beomgyu.
tam o sırada kapı çalmıştı. geliyorum diye seslenip kapıyı açmaya gitmiştim. kapıyı açınca felix'i üstünde hem kendi hem benim hemde yeonjun'un montuyla görmüştüm. yeonjun beni ittirip felix'i içeri sokmuştu.
"soobin felix'e kahve yap üşümüştür." diyen yeonjuna kafa sallamıştım. yeonjun salona girerken arkadaşlarımla karşılaşmayı beklemiyor olacakki bana bakıp ağzını oynatmıştı. "bunların ne işi var burada." omuz silkerken o felix'le birlikte peteğin önündeki koltuğa oturmuştu.
"siz kahve içer misiniz?" diye sordum arkadaşlarıma. hepsi sen yorulma demişti. "sen içiyor musun yeonjun?"
"felix'e yapsan yeter. hasta olmasın." demişti yeonjun. aptaldı. kendi bünyesi pek güçlü değildi. biliyordum ki yarın hasta olacaktı ve 1 hafta ona bakacaktım.
hızlıca felix'e 1 bardak kahve yapmıştım. o bana bozuk korecesiyle teşekkür ederken yeonjun onun ayaklarına örtü sermişti.
ryujin ona pis pis bakarken yeonjun bir anda ona dönmüştü. ryujin asla istifimi bozmazken yeonjun kaşlarını havaya kaldırıp sordu. "ryujin senin derdin ne benimle?"
"bir derdim yok."
"hep dik dik bakıyorsun da."
"röntgen çekiyordum. ve anlaşılan o ki kafatasının koruması gereken bir şey yok." demişti ryujin. buna ben bile bir şey diyemezdim çok güzel laf sokmuştu.
"sen bana beyinsiz mi demek istedin?" dedi yeonjun.
"bilmem, ne anladıysan o." dedi ryujin omuz silkerken.
mingi öksürürken diğerlerine kaş göz yapmıştı. "eh, biz kalkalım o zaman. haberleşiriz soobin."
ben onları uğurlarken felix uyuyacağını söyleyip odasına geçmişti. diğerlerini uğurladıktan sonra tekrar salona geçip oturdum koltuğun birine.
"bir şeyler atıştırmak istersen mutfakta var." dedim yeonjuna.
"canım istemiyor." diyip omuz silkti. peki deyip geriye yaslandım.
"soobin, burada kalsam olur mu?" diye sordu yeonjun. sadece kafamı salladım. "birde, konuşalım mı?" dedi. yine salladım kafamı.
yanıma gelip oturdu. bir anda sarıldı bana. yapma demek geldi içimden. dudaklarımı ısırdım, gözlerimi tavana diktim. sana kırgınım diye bağırmak istedim. o arada boynuma ve saçlarıma minik öpücükler bırakıyordu. benim ellerim ise gevşekçe belinde durmuştu.
"mesajda öyle demek istemedim sinirlenmiştim."
"sorun yok." dedim. sesim titremişti.
"gerçekten özür dilerim soobin. seni üzdüm. çok üzgünüm. bugün seni tek bırakmamalıydım. ama onu etkilemek istedim." dedi yeonjun.
"sorun yok." dedim tekrar geriye çekilirken. "hadi uyuyalım yeonjun."
"beraber uyuruz değil mi? eskideki gibi."
"uyuruz."
yazdığım en uzun bölümler bu kitapta oluyor bismillah
günde 3 bölüm fazla geliyor mu çünkü okudugum kitaplarda insanlar haftada 3 bölüm atıyor
bu fotoya aşık olduğumu biliyor muydunuz