sabah felix sayesinde uyanmıştım. o salonda otururken ben ona güzelce bir son gün kahvaltısı hazırlamıştım. patates kızartması ve krep bile yapmıştım.
beraber o gidene kadar vakit geçirmiştik. hatta nefret ettiğim oyunlardan da oynamıştık. hepsinde yenilmiştim orası ayrı şey.
şimdi ise kapının önündeydik. felix'in bavulu yanında duruyordu. üstünde ona verdiğim civciv peluşu vardı, elindeki poşetin içindeyse teyzemler için hazırladığım bir kaç şey vardı. poşeti bir kenara koyarak bana sarıldı felix.
"her şey için teşekkür ederim. seni çok seviyorum. her gün görüşemesekte seni bir diğer abim gibi görüyorum." dedi felix. tekrar dolan gözlerime lanet okurken ona ihanet ettim düşüncesi beynimi kemiriyordu.
"yine gel felix. kapım sana her zaman açık."
"sende benden hiçbir şeyi saklama bir daha tamam mı? ne zaman istersen yaz, anlat emin ol dinlerim. ha birde biran önce yeonjun'la barışın." demişti göz kırparak.
"eminsin değil mi? hala seninle havaalanına gelebilirim." dediğimde hızla elini iki yana salladı.
"gerek yok. yorma kendini o kadar. ben taksiye atlar giderim."
"sen nasıl istersen." dedim omuz silkerek. tekrar sarıldı bana sıkıca. yanaklarına öpücük kondurdum.
"seni seviyorum soobinnie."
"bende seni lixiem."
"ağlıyor musun koca bebek?" dedi dolan gözlerime bakarken. poposuna hafifçe vurdum. "beni ağlatmadan git bence. görüşelim felix."
"görüşürüz soobin."
$
felix uçağa bineli 1,5 saat olmuştu. yaklaşık 10 saat sürecekti yolculuğu. evi toparlamıştım. felix tişörtünü unutmuştu.
onun dışında ise öylece uzanmıştım. başım ağrıyordu düşünmekten. yeonjun'u dün gece odamdan kovduğum an gözümün önümde canlanıyordu. onun dışında canlanan bir diğer şeyse beni öpüşüydü. belimi okşamasını her hatırladığımda midem ters dönüyor gibi hissediyordum. sanki milyonlarca metre yükseklikten aşağıya inmiş ama yere çakılmamışım. böyle hissettiriyordu.
onun ne yaptığı hakkında bir fikrim yoktu. nereye gitmişti bilmiyordum. çok merak ediyordum ana yüzsüz gibi aramak istemiyordum.
kafamı birkaç kere koltuğun kenarına vurup acının hafiflemesini bekledim. gözlerim benden bağımsız kapanıyordu. açık tutmak için çok uğraşıyordum ama nafileydi. ardındansa kendimi rüyalar aleminde bulmuştum.
$
t
elefonumdan çalan rahatsız edici melodiyle yüzüm buruşmuştu. çalan tiz ses yüzünden uyanmıştım. gözlerimin birkaç saniye ışığa alışmasını beklerken boynumu ovuşturdum. kesinlikle tutulmuştu. sonunda susan telefonla kendimi uyumak için tekrardan koltuğa atarken tekrar çalmıştı telefonum.
"sikerler." diye bağırıp açtım telefonu.
"niye küfür yedim ben?" diye soran changmin'e göz devirdim.
"huhu, bende burdayım." diyen arin'le konferans yaptığımızı anlamıştım.
"aslında bir şey demek için aradım. ikinize de diyeyim dedim." demişti arin.
"noldu?" diye sordum bıkkınlıkla.
"okuldan bir arkadaşım havaalanında felix'i görmüş." dedi arin.
"ee tamam gayet normal bu." dedim omuz silkerek.
"tek başına değilmiş." diyen arin'le kaşlarım çatılmıştı.
"nasıl tek değilmiş lan?" diye sordu changmin arkadan.
"soobin, sakin ol ama tamam mı?"
"söyler misin?" dedim. sesimde biraz kızgınlık vardı.
"felix'in yanında şey varmış, yeonjun."
gunun son bolumuu
mmmmwahhh