ertesi gün uyandığımda başımda feci bir ağrı vardı. gece boyu ağladığımdan gözlerim şişti. yeonjun bir kere bile aramamış veya mesaj atmamıştı. oysaki ben hazırdım. gerekirse unuturdum dünü. eski arkadaşlığımıza dönerdim.
odamın kapısı iki kere tıkmayınız ardından beomgyu'nun sesini duymuştum.
"soobin, kapıyı açar mısın? felix çağırdı." ilk defa bu kadar yumuşak geliyordu sesi.
ayağa kalkıp kapının kilidini açtığımda beomgyu yavaşça açmıştı kapıyı. karşımda sadece beomgyu'yu değil diğer 3'ünü de görürken gülümsemiştim.
beomgyu kollarını kocaman açıp sarılmamı beklemişti. kollarının arasına girdiğimde ryujin'de sarılmıştı. ardından mingi ve yunho'da sarmıştı kollarını. sarılma topu gibi bir şey yapmıştık. kapıda bizi gülümseyerek izleyen felix'e gülümseyip gelmesini işaret etmiştim. o da gelip belime sarılırken gözlerim dolmuştu.
"nefessiz kaldım. çekilin." diye bağırmıştı beomgyu. hepsi geri çekilirken ben geri yatağıma oturmuştum. felix odamdan çıkarken sizi yanlız bırakayım demişti.
ryujin'de benim gibi yatağa oturup dizine uzanmamı sağlamıştı. saçlarımla minik minik, bir abla gibi oynuyordu.
"ee, anlat bakalım soobin bey." dedi mingi sandalye çekip otururken.
"neyi?"
"bu kadar kötü olmanın nedenini. anlat işte." dedi yunho.
yeonjun'un yanağımı okşaması tekrar aklıma gelirken boğazım düğümlenmişti. dün yaşananların hepsini anlattığımda hepsi sinirlemişti.
"bi kere vursam olmaz mı ya?" diyen ryujin'e göz devirip doğrulmuştum uzandığım yerden.
"onun suçu değil ki." dedim omuz silkerek. benim suçumdu. salak gibi aşık olan bendim.
"nasıl senin suçun? soobin, lütfen bırak her şeyde kendini suçlamayı. kendini yormaktan başka bir işe yaramaz. bencil ol." dedi beomgyu. kaşları çatılmıştı.
"söylemesi kolay geliyor size. gerçekten beceremiyorum." dedim sesimi yükselterek. gözlerimde dolmuştu.
"sen içtin mi ilaçlarını?" diye sordu yunho tek kaşını kaldırarak. kafamı iki yana salladım.
"nerde ilaçların?" dedi mingi ayaklanarak.
"mutfağın çekmecesinde." dememle odadan çıkmıştı. birkaç saniye sonra döndüğünde elinde ilaçlarım vardı.
"iç çabuk şunları." dedi hepsini tek tek avucuma bırakırken. ryujin ben ilaçlarımı içerken sırtımı sıvazlıyordu.
"hiçbiri seni suçun değil tamam mı? kimsenin suçu değil. yeonjun'un felix'e karşı hisleri olması onun suçu değil, felix'in ondan etkilenmesi felix'in suçu değil. hele senin hiçbir suçun yok." dedi ryujin.
"yeonjun'un tek suçu bu kadar dengesiz davranması." demişti yunho. dudaklarımı birbirine bastırıp kafamı salladım. doğruyu söylüyorlardı ama ben kabul edemiyordum. her şey benim suçum gibi hissediyordum.
"felix kahvaltı hazırlıyordu. gel bir şeyler ye." dedi mingi elimden tutup kaldırarak.
o an felix'e sinirlendiğim için kızdım kendime. o ben mutsuz olduğum için endişe ederken ben ona sinirlenmiştim.
kafamı sallayıp odadan çıktım. peşimden diğerleri de geliyordu. mutfağa vardığımda felix masaya reçel koyuyordu. koşarak ona gidip sarıldığımda ne olduğunu anlamasada sırtımı okşamıştı.
$
sabah felix'in hazırladığı kahvaltıyı yedikten sonra salona geçmiştik. beomgyu felix'le bir oyun oynarken ryujin bana tatlı kedi videoları izletiyordu. mingi ve yunho ise oynaşıyorlardı.
"soobinnie, sana bir şey demem lazım." diyen felix'le ilgimi kedi videolarından çekip felix'e döndüm.
"efendim lixiem."
"haftaya cuma uçağım var. geri dönüyorum." demesiyle donakalmıştım. "abim chris dönüyor. uzun zamandır göremiyordum biliyorsun."
"gerçekten gidiyor musun?" diye sordum.
"evet gidiyorum. ama geri gelirim seneye. söz." demişti yüzündeki büyük gülümsemeyle.
oturduğu yerden kalkıp yanıma gelirken kollarımı açmıştım. kucağıma oturup kollarım arasına girerken birbirimize sıkı sıkı sarılmıştım.
"havaalanına gelmemi ister misin?"
"hayır, vedalaşmak çok zor olur." dedi kafasını iki yana sallayarak.
felix'in gitmesi içimi burkarken bir yandanda minicik bir mutluluk hissi vardı içimde. nedeni ise yeonjundu. belki felix giderse beni umursardı.
felix yolcu arkadaşlar
YAA SEN BEBEK MISIN ACABA