"soobin, gidip konuşsana çocukla." deyip omzumdan ittirmişti arin.
"utanıyorum salak." demiştim onu ittirip. changmin'i böyle bir şeye bulaştırmak istemiyordum ama yapmıştım bir kere.
"git artık." dedi arin. ona kafamı sallayıp arka sırada tek oturan changmin'in yanına gittim. defterine bir şeyler karalıyordu.
"selam changmin." der demez defterinin kapağını kapatmıştı hızla.
"a-ah, selam." demişti changmin el sallarken.
"oturabilir miyim?"
changmin kafasını sallarken ona dönük şekilde önün önündeki sıraya oturmuştum.
"nasılsın?" diye sordum. açacak konu bulamamıştım.
"iyiyim. sen?"
"iyi bende." konuşma kesilmişti. sırasının üstündeki çizimleri görmemle gözlerimi büyütmüştüm.
"ohaa, nasıl bu kadar güzel çizebilirsin?" demiştim elim ağzımda. şirince gülümseyip elini ağzına kapatmıştı. gözündeki gözlüğü düzeltip konuştu. "cidden beğendin mi?"
"bayıldım, mükemmel olmuş." dedim.
"teşekkür ederimm. kimse çizimlerime iltifat etmemişti. gerçi sınıftakiler daha önce hiç bakmaya gelmemişti." sonlara doğru yüzü düşmesi beni üzmüştü.
"ben bakarım çizimlerine bundan sonra." dedim. yüzüne tekrar geldi gülümsemesi.
"istersen istediğin bir şeyi çizebilirim." demişti.
"gerçekten mi?"
"evet, çizerim yani." dedi omuz silkip.
"çok teşekkür ederim. iki el çizebilir misin?"
"el ele tutuşan eller mi, evet çizerim. daha önce çok yapmışlığım var kendi kendime."
ben ona gülümserken o kaşlarını çatmıştı. ellerini yüzüme yaklaştırıp gözümün altından bir şey aldı. ilk başta irkilsemde sonradan kirpiğim olduğunu anlamıştım.
"ah, üzgünüm. tik gibi bir şey." demişti changmin.
tam sorun olmadığını söyleyecektim ki yeonjun'un sesini duymuştum. "choi soobin, buraya gel çabuk."
"niye?" diye sordum ona dönerken. gözleri kararmıştı, boynundaki damarlarda belli oluyordu.
"gel buraya soobin." demişti dişleri arasından. ona göz devirip changmin'e elimi uzatmıştım. "memnun oldum. konuşalım." uzattığım eli sıktı. "konuşuruz. resmin 1 haftada hazır olur."
"çabuk gel buraya." diyen yeonjunla changmin'e gülümseyip yeonjun'un yanına gitmiştim.
o kolumu tutup beni sürüklerken ben beni götürmesine izin veriyordum. kolumu acıtmıyordu, onun zararı yalnızca kalbimeydi sanırım.
beni kolumdan tutup temizlik odasına sokarken kendisi de peşimden girip kapıyı çarpmıştı.
"niye sinirlendin bu kadar?" demiştim arkamdaki duvara yaslanırken.
"changmin'le hemen anlaşmışsınız." dedi sinirle.
"ve, bu niye seni sinir ediyor. çirkin ördek yavruları olarak anlaştık gayette."
"lafı öyle bir çekiyorsun ki."
"çekilecek bir laf mı var? her fırsatta söylediğin bir şey." demiştim. omuz silksemde canımı yakıyordu bana çirkin demesi.