SEKİZ

773 55 29
                                    

Ailemi yolcu etmiş hüznün tüm bedenimi sarmasına yol açmıştım. Eskiden bu kadar ayrı kaldığımızda üzülen üzülse bile bunu belli eden biri değildim ama geçen sene yaşananlar beni bir çukura sokmuş ve o çukurda babam hep elimi tutmuştu. Onun yokluğu bana korku salıyordu artık.

Onların gitmesi ardından Dumbledore'un ofisinin önünden ayrılıp yemekhaneye doğru yol aldım. Dün öğleden sonra adam akıllı bir şeyler yitirmemiştim. Andrew bir şeyler getirmiş zorla yedirmeye çalışmıştı ama benim stresli durumlarda midem sanki yok oluyor hiçbir şey yiyemeyecek duruma geliyordum. Ama şimdi iştahım tamamen açıktı ve derslere girmeden karnını doyurmam gerekiyordu.

Ortak salona girdiğimde gözlerim arkadaşlarımı aradı. Hepsi masanın bir köşesine oturmuş sohbet eşliğinde yemek yiyorlardı. Yüzüme tatlı olduğunu düşündüğüm bir gülüş ekleyerek yanlarına doğru ilerledim.

"Bakıyorum yokluğum hiç belli edilmiyor. Gitsem mutlu olacaksınız demekki." Dedim sahte bir sitemle. Andrew hemen yerinden kalkarak yanıma geldi  ve elini omzuma attı. Hiçbir şey demeden beni oturtturup yanıma oturdu.

"Masaya bir neşe bir güzellik bir ışık gelmedi mi sizce de?" Dedi gülerek. Hepsi başını sallarken kahkaha atmıştım.

"Şapşallar sizi. Ben de sizi çok özledim." Hemen önümdeki tabağı doldurmaya başlamıştım bile.

"Ee ne oldu Beth? Suçsuz olduğunu anladılar dimi?" Diye soran Lucas'tı. Ağzım dolu olduğu için Kafamı olumlu anlamda salladım.

"Senin suçlu olduğunu düşünmeleri çok saçma. Varis olmadığın apaçık ortada." Bu sefer konuşan Vanessa'ydı.

"Gayette olabilir sonuçta Slytherin öğrencisi. Ailesi yıllardır Slytherinde." Dedi Veronica ikizine ters çıkarak.

Konu beni oldukça geriyordu çünkü ben zaten Varistim.

"Bir melezin varis olabileceğini size düşündüren ne? Varis olan kişinin safkan olması gerek." Bu sefer Draco sessizliğini bozduğunda göz göze gelmiştik.

Bu çocuğun ruh hastalığı olduğuna artık emindim. Bir günü bir gününe tutmuyordu. Dün gece bana yaklaşan çocukla şu anda yine kanımla atıp tutan çocuk aynı kişi olamazdı.

"Konuyu kapatır mısınız artık? Ne olduysa oldu. Kim beni o cesedin başında görse suçlardı." Dedim hafif sinirli bir şekilde. Aslında sinirden çok gerilmiştim.

"O ölmedi Beth. Sadece taşlaşmış." Kennedy'nin söyledikleri beni şaşkınlığa uğratmıştı. Şaşkınlığımı belli ederek nasıl anlamında ona baktım. O kan peki? Ne olduğuna anlam vermekte güçlük çekiyordum.

"Nedenini nasılını bilmiyoruz. Taşlaşmış. Bayan Sprout adam otu bitkileri ile bir ilaç hazırlıyormuş. İyi olacakmış yani."

Yine cevap vermeyerek kafamı sallamış ve yemeğime devam etmiştim. Bazı şeyleri anlamakta güçlük çekiyordum. Ben mi anlamıyordum yoksa gerçekten her şey karışık be gizli miydi onu da çözemiyordum.

"Beth Profesör Mcgonagall bugünkü derslerden seni muaf kılmış. Günü onun yanında geçirecekmişsin." Dedi yanıma gelen kardeşim Jessica. Gülümseyerek ona baktım. Tek geldiğine göre annem ve babam gitmiş olmalıydı.

"Tamam giderim yanına. Annemler gitti sanırım." Dedim. Diğer herkes burada olduğu için açık konuşamıyordum. Jessica kafasını olumlu anlamda salladı.

"Teşekkür ederim Jess. Hadi git dersine geç kalma." Diyerek ayağa kalktım ve ona kollarımı sardım. Bu sıkıntılı zamanlarda birbirimizden başka kimsemiz yoktu. Jessica da sarılmama karşılık verdi ve ardından kollarını ayırarak ortak salondan uzaklaştı.

OBLİVİATE | Draco Malfoy Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin