YİRMİ BEŞ

216 21 16
                                    


BÖLÜM ŞARKISI MEDYADA

Draco beni aldatmıştı.

Gözlerimin önünde, beni aldatmıştı. Bana daha yarım saat önce söylediği sevgisi yalandı.

Odaya daldığımda ikisinin de gözleri bana döndü. Pansy'nin yüzünü sırıtış alırken, Draco tepkisizdi. Pişmanlık, üzgünlük yoktu. Kızgın duruyordu. Ondan bir açıklama bekliyordum. Şaka olmasını, rüya olmasını istiyordum. İçimde hala aptalca bir umut vardı. Draco'dan bir kelime dahi gelmiyordu. Gerçekti bu an gerçekti. Daha yarım saat önce bana verdiği yüzüğe gitti elim. Parmağım daha yüzüğe alışamadan çıkardım ait olması gereken yerden. Avcumun içine taş misali yerleşen yüzüğü onlara doğru sertçe fırlattım. Bu an gerçekti. Bu an kalbimi paramparça etmişti.

Onlara arkamı döndüm. Kapıyı çarparak çıkmıştım. Kapı çarptığında gerçek bir kez daha yüzüme vurmuştu. Gözümden düşen bir damla yaş kalbimin sızısını daha çok hissettirmişti. Ben şimdi ne yapacaktım. Adımlarım ortak salona yöneldi. Oraya indiğimde herkes bıraktığım yerdeydi. Beni görmemişlerdi. Gözlerim kenarda duran yılbaşı ağacına erişti. Ona doğru ilerledim. Gözümden bir damla yaş daha düştü yanaklarımdan boynuma doğru. Canım acıyordu. Ağacın üstündeki süsleri sertçe sökerek yere fırlattım. Bazıları kırılmıştı aynı benim gibi. Ağaçta ayrılan süslere çığlığım da eşlik etmişti. Acımı haykırırcasına bağırmıştım. Tüm gözler anında bana dönmüştü. Andrew, Kennedy ve Blaise yanıma koşmuşlardı.

"Beth! Noluyor Beth." Kennedy şaşkınca konuşmuştu. Ama ben konuşmak dahi istemiyordum. Sözlerim çığlığıma sığınmıştı zaten.

"Ne oluyor burada?" tanıdık sesle arkamı dönmüştüm. Gözlerimin kızardığına emindim ama bunun ağlamamla ilgisi yoktu. Öfkeliydim çok. Hiçbir şey olmamış gibi merdivenlerden inip soru soran bu sarışın çocuğa değdi kırmızı gözlerim. "Niye bağırıyorsun Rogers?"

Sözleri bir cam gibi kalbime saplanıyordu. "Ne istedin benden?" dedim burukça. Öfkemi kusamıyordum. İçimdeki sevgi öfkem ve kırgınlığımla savaşıyordu. "Neden?" diyebildim sadece.

"Bunu sen mi soruyorsun bana?" dedi bana doğru yaklaşarak.

"Ya sen..." duraksadım. Nefes alma ihtiyacı duydum. "Sen beni az önce aldattığının farkındasın dimi! Bana beni sevdiğini söyledikten sonra başkasını yatağına aldın." sesim yüksek çıkıyordu. Bu sözlerime herkes şaşırmış duruyordu.

"Beni sevdiğini söyledikten sonra Mattheo'nun kucağına çıkan sen mi söylüyorsun bunu?" dedi. Ne diyordu?

"Ne saçmalıyorsun Draco?" diye sordum.

"Kütüphanede gördüm sizi. Halinden memnun görünüyordun." dedi.

"Ya ben hiç kütüphaneye gitmedimki. Neyden bahsediyorsun sen. SALAK MISIN SEN?"

"Bana sakın bağırma. Gözlerimle gördüm." o da bağırıyordu. Ortak salonun ortasında ikimizde deli gibi bağırıyorduk.

"Ya neyi gördün neyi? Hadi gördün niye sormadın? Hadi ben yapmışım SEN NİYE BENİ ALDATIYORSUN!" İçimdeki öfkeye daha fazla hakim olamıyordum. Tam o anda yukarıdan Pansy inmişti. Sırıtıyordu. Onu öldürmemek için kendimi çok tutuyordum.

"SEN İĞRENÇ BİR HERİFSİN." Diye haykırdım. Klabim acıyordu. Onları öldürmek istiyordum. Andrew yapacaklarımdan korkmuş olmalıydı ki önüme geçip kolumu tutmuştu.

"Elizabeth gidelim." dedi Andrew.

"Bırak Andrew bırak." dedim sertçe. Bırakmadı beni çekmeye başladı. Gücüm ona yetmiyordu. Ona zarar vermemek içinse büyü kullanamıyordum.

OBLİVİATE | Draco Malfoy Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin