Bölüm 9

36 7 27
                                    

Se Hwa'dan

1-2 saat geçmişti. Ikınmaya çalışıyordum. Gerçekten çok zordu.

Se Hwa: OLMUYOR! DOĞMUYOR!

Diye bağıdıktan sonra son bir kaç kez daha ıkındım. Bir den üstüme ufak bir rahatlama çöktü. Ardından bir bebek ağlama sesi.

Ana Kraliçe: Tebrik ederim Se Hwa. Bir oğlun oldu.

Kapalı olan gözlerimi zorlukla açıp beyaz örtüye sarılmış olan oğluma döndüm. Bembeyazdı. Ana Kraliçe bebeği yıkamalarını emretti, ardından;

Ana Kraliçe: Ben gidip bir krala haber vereyim. O da çok telaşlanmıştı.

deyip oradan ayrılmıştı. Birden garipsenecek bir şekilde çok fazla üşümeye başladım. Hemen Sang Hee'ye bir kaç battaniye getirmesini söyledim. Hızla oradan ayrıldı.

Gwonjong'dan

Bu bir bebeğin ağlamasıydı. Yanlış duymuyorum dimi. Umarım delirmemişimdir. Hemen sonra Ana Kraliçe içeriden güler yüzle çıktı.

Ana Kraliçe: Müjdemi isterim evladım bir oğlun oldu.

Gwonjong: Se Hwa iyi mi peki?

Ana Kraliçe: Tanrıya şükür ki iyi. Çok zorlandı. Durmadan ağladı. Çocuk doğduğu an bayıldı sandım ama hızlı nefes alış verişlerinden bayılmadığını anladım. Neyse ben bir gidip hekimle konuşayım.

Ana Kraliçe yanımdan ayrıldığında ben de hızla konağa adımladım.

Se Hwa'dan

Sang Hee gittikten sonra içeri Gwonjong girdi. Hızla yanıma ilerleyip bana sarıldığında ben de kollarımı beline doladım. Kokumu içine çekiyordu. Çok mu korkmuştu? Saçıma minik minik öpücükler konduruyordu. Dudağımı öptüğü sırada birden Sang Hee içeri girince bizi gördüğü gibi geri adımladı.

Sang Hee: Çok üzgünüm Kral'ım. Çok üzgünüm Kraliçe'm. Beni bağışlayın.

Diye yalvarmaya başladı. Bizi bu şekilde görmesine karşın utandığım için yanaklarım kızarmıştı büyük ihtimal.

Gwonjong: Tamam sorun yok. Elindekileri ört Kraliçe'ye.

Diye emrettiğinde Sang Hee battaniyeleri üstüme özenle örttü. İçeri oğlumu getirince benim kucağıma verdiler. Ana Kraliçe'de tekrar geldi o sırada. Bebeğimin kokusunu içime çektiğimde çilek kokuyordu. Bir yerden tanıdık geliyordu. Tabii ya Gwonjong da çilek kokuyordu.

Ana Kraliçe: Bizi Kraliçe ile yalnız bırakın.

Diye emretti. Gwonjong da gittiğinde bana nasıl emzirmem gerektiğini gösterdi. Ana Kraliçe'yi çok seviyordum. Çünkü o farklı, diğer kraliçeler gibi değildi. Kendini bilmiş küstah tavırları yoktu. Sürekli benle ilgileniyordu. Bana kızıymışım gibi davranıyordu. Ölmüş annemin şefkatini ondan alıyordum. Keşke o da bu günleri görseydi. Emzirmem bittiğinde kucağımda uyuyakalmış minik bedene baktığımda gülümsedim.

Tekrardan içeri Gwonjong geldiğinde bebeğin ismini koymak için bana da danışmaya geldiğini anladım.

Gwonjong: Se Hwa oğlumuzun ismini koymakta sana da danışmak istedim.

Oğlumuz. Çok garip geliyordu. Eğer bir isim koyacaksam anlamı güzel olmalıydı. Adıyla büyümeliydi. Aklıma gelen isimle durakladım. Chung-Ho, doğru anlamıylaydı.

Se Hwa: Chung-Ho olsun. Adı gibi dosdoğru olsun.

Dediğimde gülümsemiş ve kafasını sallamıştı.

Gwonjong: Çok güzel bir isim. Bence de ismi Chung-Ho olsun.

Eun Mi'den

~6 Ay Sonra~

Bugün doğum günümdü artık 14 yaşıma girecektim. Hızla yatağımdan kalkıp annemin yanına gittim.

Eun Mi: Günaydın anne. Bugün babam ve abim gelecek değil mi?

Diye sordum heyecanla.

Chung Cha: Günaydın. Evet kızım dün de dedim ya.

Dedi gülerek. Ne yapayım 6 aydır onları doğru dürüst göremiyordum, sadece bir iki gün kalıp geri gidiyorlardı. Kahvaltı yaptıktan sonra yine Taehyung'un yanına gittim. Bugün hava öbür günlere göre daha güzeldi. Hava ne çok sıcak ne de soğuktu. Ilık ılık esiyordu rüzgar. Kayaların yanına gittiğimde kıyafetini giyinmiş Taehyung'u gördüm. Ben ona söylemiştim üzerine bir şey giymesini bacakları olmasa da normal bir insan gibi bir gövdesi vardı ve çıplaktı. Ayıp olduğu için üstüne bir şey giymesini rica ettim. O da haklı olduğumu söyleyip kabul etmişti. Onunla sıkı arkadaş olmuştum. Eskiden dağa taşa anlattığım sırlarımı ona anlatıyordum, O da bana sırlarını anlatıyordu. Yanına oturup;

Eun Mi: Merhaba.

dedim.

Taehyung: Merhaba. Hoş geldiniz hanımefendi.

Deyip gülümsediğinde ben de ona gülümseyerek;

Eun Mi: Hoş buldum beyefendi.

dedim.

Taehyung: Doğum günün kutlu olsun.

Dedi bir anda ve arkasındaki kayanın arkasından bir inci çıkardı ama incinin rengi pembeydi. Şaşkınlıkla ona baktım. Aklımdan geçenleri anlamış olacak ki;

Taehyung: Biz deniz insanlarının göz yaşları inci olur. Mutluluktan ağladığımızda ise böyle pembe inciler dökeriz. Bu da benden sana bir doğum günü armağanı.

dedi. Çok mahcup olmuştum. Birisi hayatında kaç kez mutluluktan ağlar ki? Oysaki ben hiç mutluluktan ağlamadım.

Eun Mi: Taehyung ben bu armağanı kabul edemem. Bu çok özel ve güzel bir şey. Her zaman mutluluktan ağlamayabilirsin. En azından bunu görünce aklına gelir, gülümsersin.

Taehyung: Olsun. Hem sen yanımdaysan mutluyumdur ve mutluluktan da ağlarım.

Taehyung iyi ki arkadaşımdı.

Taehyung: Eun Mi annemler bugün geleceklerde seni görmek için. Hem seni çok merak ediyorlar hem de doğum gününü kutlamak istiyorlar. Kusura bakma önceden haber veremedim. Dün sen gittikten sonra annem tarafından alınan bir karardı.

Eun Mi: Yok ne kusuru. Hem ben de onları merak ediyorum.

Taehyung: Peki. İşin varsa şimdi gidebilirsin. Çünkü onlar gün batımında burada olacaklarını söylediler.

'Tamam' anlamında kafamı salladım ve ona sıkıca sarıldım. Tek ve en iyi arkadaşıma.

Eun Mi: Görüşürüz Taehyung.

Dediğimde o da bana "Görüşürüz." dedi. Ben de oradan ayrıldım.

LANETLİ AŞK (DÜZENLEMEDE)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin