NUMUNE ŞAHIS-1

702 90 22
                                    

Taş sokağın tam ortasında, adreste tarif edilen binanın önünde durdum. Uzun yıllardır tek bir dokunuş yapılmadığı belli olan bina yanındakilere nazaran doksanlık ihtiyar gibi duruyordu. Küçük ve yazıları silinmek üzere olan tabelaya bakınca istemsiz güldüm. Kendince yeni olan binaların arasında boya bile yapılmamış olan bu eski yapıya verecek başka tepkim yoktu çünkü. İçerde biri yaşıyor muydu acaba? Hem emekli maaşına ek olsun, hem de günleri geçsin diye öylesine işletilen bakkala girmek üzereydim sanki. Kalın çerçeveli gözlüklerle masa başı çalışıp saat beşte de eve döndüğümü hayal ettim bir an. Yüzümdeki alaylı gülümseme silindi ve saç diplerime kadar ürperdim. Mesleğimi seçme sebebim kesinlikle bu değildi çünkü. İçerde biraz hareket bulabileceğime inandırdım kendimi. Çantamın sapını sıkıca tuttuğumda derin bir nefes aldım ve kapısı yarıya kadar açık olan binaya girdim.

Eski merdivenleri yavaş yavaş çıkmaya başladım. Beni karşılayacak birini aradı gözlerim. Terkedilmiş olabilir miydi burası? Daha önceki görüşmelerimde danışabileceğim birilerini bulabiliyordum. Gerçi, başvurduğum hiçbir gazete bu kadar garip olmamıştı. Etrafıma bakınarak yoluma devam ettim. İlk katta dağınık bir masa ve kapısı kapalı iki oda karşıladı beni, duvarlar boyasızdı. İkinci kata çıktım merdivenlerin dayanıksız korkuluklarına tutunarak. Elinde kocaman bir dosya yığınıyla saçları dağınık bir kadın gördüm. Tepkisiz bir ifadeyle suratıma baktı. Neden geldiğimi veya kim olduğumu sormasını bekledim ama hareketsiz bir duruş sergilemeye devam etti. Nereye gelmiştim ben böyle? Bakışarak anlaşabileceğimize mi inanıyordu acaba?

"Ben iş başvurusu için gelmiştim, adım Numune." Kısaca kendimi tanıttım ama elimi uzatmadım çünkü her şey gibi eski olan dosyaları iki eliyle sıkıca tutuyordu. Adımı söylediğim anda ifadesiz yüzü bir anda gerildi ve ardından kendini sakınmadan kahkaha atmaya başladı. Adımın diğer isimlere göre garip olduğunu biliyor olsam da bu tepki biraz fazlaydı. Ayıp olmasın diye kendini tutabilirdi değil mi?

"Numune mi? Dalga mı geçiyorsun kızım?" Başını geriye atarken bir kez daha güldü. Konuşmakta zorlanıyordu, koridorun bir köşesine doğru ilerleyip elindeki dosyaları küçük masanın üstüne bıraktı. Ama gülmeyi bırakmıyordu. Aklımdan geçen tek şey buradan koşarak kaçmak oldu o an. Ama bir haber binasındaydım ve ertesi gün gazetelerde "Numune adındaki kız koşarak binadan uzaklaştı" şeklinde ülkeyi de tıpkı bu kadın gibi güldürecek bir haber görmekten de korkuyordum. Üstelik kaç Numune vardı İstanbul'da? Babaannesinin ismini hiç çekinmeden kızına veren babam bir tane olduğuna göre, ben de bir taneydim. Geleneklerimizin devam etmesi çok hoş tabi ama bir ismim daha olabilirdi rahatça kullanabileceğim. Babamı geçtim, annemin bana bu iyiliği yapması gerekirdi. Kimlik çıkartmaya tek başına giden babaların azizliğine uğramış binlerce kadından sadece biriydi o da. Kızamazdım ki.

"Müdürle konuşmak istiyorum" dedim kadının kahkahalarının arasından sesimi duymasını umarak. Duymuyordu, dağınıktı, duvarlar ruhsuz ve eskiydi. Sinirlerim bozulmuştu ve gülmenin bulaşıcı olduğu beni ürküten bir gerçekti. Yapmamam gerekeni layıkıyla yapıp ben de gülmeye başladım. Bu kadın gibi gözümden yaşlar akmıyordu neyse ki. Yeşil sisle kaplı mağaradaki mamutu daha iyi anlıyordum. Fakat ne yapayım? Ben Numune'yim, gülsek de ağlasak da değişmeyen bir gerçek bu.

"Ne oluyor burada ya hu?" Kahverengi, solgun ve eskimiş ceketine hiç şaşırmadığım bir adam kapalı kapıyı açtı ve elindeki tuzlu kurabiyeyi yerken konuştu. Ne olduğunu anlayabilmeyi ben de çok isterdim ama şu anki durumumuzun herhangi bir izahı yoktu. Adımı söylemiştim ve gülüyorduk, bu kadar. Kısa bir süre nefesimi tutup gülmemi bastırdığımda koridorun sonundaki kadın da ayaklandı. Suratı ve gözleri kıpkırmızıydı. Biz nasıl beraber çalışacaktık?

NUMUNE ŞAHISHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin