HAZİRAN- İSTANBUL
"Adamın gözüne bıçak batmış, hastanede. Kadın açık pencereden düşmüş, morgda. Kasıtlı bir zarar verme olayı olduğunu düşünüyorum. İki tarafın da kazanamadığı bir savaş olmuş gibi." Omzumu pencereye yaslayıp yolu seyrettim. Nigar'ın müsait bir vaktini bulduğumda arar, işin aslını öğrenirdim. Şimdilik, mevzuyu etraflıca konuşacağım kimse yoktu yanımda. Gerçi Suzan ablaya anlatsam epey hevesle dinlerdi. Fakat ben alışkanlıktan herhalde, editörümün bir iki kelam etmesini bekliyordum. Korkut haberini yazacağım bu son olaydan bahsetmekten pek hoşlanmıyordu. Henüz detaylarını öğrenmediğimiz bu haberde ölüm ve yaralanma olduğu için üstünde fazla durmadan konuyu kapatmak istiyordu. Zihnine mürekkep bulaşmış bir adamdı, kan görmek her zaman canını sıkıyordu. İçinde gizem ve merak olmasa ben de kavga peşinde koşmazdım tabi. Fakat kapıların ardını sorgulamasam, gazete adını duyuramazdı.
Sevgili editörüm, yapmaktan hoşlanmadığım işlerle ilgilenirken ben de onun için aynısını yapıyordum. İyi bir ekip olduğumuzu biliyorduk. Birbirinin eksiğini tamamlamak bu işin ilk kuralıydı. Onca sorumluluğuna rağmen, ilk günden beri yazdığım haberlerle ilgileniyordu. Binada bunu yapacak birkaç kişi daha vardı artık. Buna rağmen büyük bir sabırla ve özenle benim yazdığım, bazen sonu gelmeyen yüklemi olmayan cümleleri kontrol ediyordu. Hataları düzeltiyordu. "Genelde iki satır yazıyorsun Numune. Ama karşıma geçip yarım saat anlatıyorsun. Anlatman daha iyi çünkü olayı görmüş gibi oluyorum. Yazıyı hazırlamamı kolaylaştırıyor." Sıcak bir tebessümle böyle söylemişti. O zaman anlamıştım; bir başka editör beni anlamakta, tekniğimi kabullenmekte epey zorlanırdı.
Bu binayı ve içindeki insanları mesleğime verilmiş bir ödül olarak görüyordum. Daha iyisini bulamazdım. Korkut gibi bir tane daha yoktu. Tanışıp birbirimize alıştığımız ekip arkadaşlarımız da öyleydi. Sessiz bir koşturma hâkimdi binada. Herkesin içi rahattı, ondan da emindim. Bazen ben fazla gürültü ediyordum. Erken geliyordum, geç çıkıyordum, koşturuyordum. Her sabah soluğu Korkut'un yanında alıyordum. Masasının önündeki rahat sandalyelere oturmama, aldığım simidi çayla birlikte ikram ederken gece boyu aklımda sıralanan fikirleri anlatmama söz etmiyordu. Dosyaları bir kenara çekiyor, ellerini masanın üzerinde birleştirip lafımı bitirmemi bekliyordu.
Dinlemesine, fikir yürütmesine, ihtimalleri sıralarken onu seyretmeye fazla alışmış olmalıydım ki iki gündür yeni haber hakkında konuşmadığı için, konunun üstüne gitmeye hevesli değildim. Keşke daha iyi bir haber ulaşsaydı kulağımıza. Sevindirici, renkli, belki biraz komik bir olay duysaydık. Eminim editörümün sohbet etme isteği geri gelirdi. Konuşmalarımız daha uzun olurdu.
Bir kalemin yere düşme sesiyle irkildim. İki dakika içinde ne çok şey düşünmüştüm. Dönüp baktığımda Korkut'u sandalyesinde eğilmiş, kalemini alırken buldum. "Af edersin" dedi tebessüm ederek. "Fazla sessiz olmuştu oda, kalemin de elimden düşeceği varmış." Omzumu pencere pervazından çekip ağır adımlarla az önce oturduğum koltuğun önüne geldim. Sabah doğrudan Korkut'un yanına uğradığım için çantamı odama değil, koltuğun üstüne bırakmıştım. Ama artık benim de masamın başına oturmam gerekiyordu. İnternet sitesi için birkaç yeni fikir bulmalıydım. Bilgisayarın karşısında beş dakika geçirip odaklandığım anda Bahadır'ın içeriye girerek dikkatimi dağıtacağını bilsem de, niyetim bu gün verimli çalışmaktı.
"Ben de geçeyim odama, sana kolay gelsin."
"Sağ ol, çok işim yok aslında. Oturabilirsin. Ama senin işin varsa... Yani sen bilirsin. Oturmak istersen, müsaidim ben." Güzel teklifti fakat fikir alışverişi yapmak keyfinden beni mahrum ettiği için daha heyecanlı bir mevzu bulana kadar odamda haber araştırıyor olacaktım. Ya da birkaç güzel fikir... "Şu hastanedeki adamı da düşünmeyi bırak bence. Demek istediğim, haberi yazılır tüm detaylar netleşince. O zamana kadar aklından çıkart bu nahoş olayı. Sonuçta bir ölü bir de yaralı var." Biraz keder biraz tiksinmeyle başını iki yana salladı hafifçe. "Kavga, cinayet gibi tahminlerde bulunuyorsun. Belki de her şey bir kazadan ibaretti." Bir anlığına cümlelerinin içi anlamını yitirdi, sadece benimle konuşmasına odaklandım. İki günlük suskunluğun ardından konuşması hoşuma gitmiş olacak ki kocaman bir gülümseme yayıldı yüzüme. Sonra hemen toparlandım. Editörüm fikirlerini paylaşırken anlamsız sevinçlerim sebebiyle konuyu dağıtamazdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NUMUNE ŞAHIS
Ficción GeneralHer şey eski taş binaya adımını atmasıyla başladı. İşini çok seven bir gazeteci Numune Şahıs. Çalışmak için başvurduğu gazete binası ise bir ay gibi kısa bir zamanda batmak üzere. Üstelik bunu isteyen de gazete binasının sahibi. Numune, çevresindeki...