İNŞAAT ÖNCESİ ÖDÜL MERASİMİ-7

206 41 3
                                    

Güneş daha yeni doğarken kimseye fark ettirmeden evden çıktım. Dünün kızgınlığıyla, Nigar komisere gideceğimi bilseler asla izin vermezlerdi. Annem eli kalbinde, "bir gün beni öldüreceksin" diye söylenirken babam dikkatsizliğimden yakınıyordu. Sabrı taşmıştı onun da. Kimse bize iftira atan adamı ya da gizli gizli görüntülerimizi alan gazeteciyi sorgulamıyordu. İki yanlışın ortasında kendimizi savunmaya bile fırsatımız kalmamıştı. Korkut'un ne yaptığını merak ediyordum, Mithat beyin vereceği tepkiyi tahmin etmek zordu. Sonuçta başarıyı tebrik etmeyen bir adamın başarısızlıktan zevk alma ihtimali yüksekti. Soğuyan havalara rağmen uykumdan feragat edip karakolun önüne geldiğimde Nigar komiseri orada bulabilmeyi umdum. Odasında değilse de erken gelse çok iyi olurdu.

Rüzgar beni daha fazla üşütmeden karakola girdim. Memurlar son zamanlardaki sık ziyaretlerime alışmış olacaklar ki beni görünce bir şey demeden yanımdan geçip gittiler. Ben de üst kata yöneldim. Nigar komiserin odasında beklemek ortalıkta dolaşmaktan daha iyiydi. Kapının önüne geldiğimde masa başında bekleyen memur seslenip, Nigar komiserin kimseyle görüşmek istemediğini söyledi. Bir adım geriye çekilip durdum. Seyyar satıcı öldü diye, sabahın bu saatinde yas tutuyor olamazdı değil mi? Ne olursa olsun onunla konuşmalıydım, bir şeyleri bilmem gerekiyordu. Ancak böylece yardım edebilirdim ona. Kapıyı çalmadan içeriye girdiğimde, masaya yasladığı başını hızla kaldırdı. Kızmak üzere kendini hazırladığında ne kadar çabuk olursam o kadar iyi konuşabileceğimizi bildiğimden kapıyı kapatıp, her zaman oturduğum sandalyeye oturdum.

"Numune şimdi müsait değilim. Çık lütfen!"

"Bizim konuşmamız gerek, size göstereceklerim var." Yüzü tahmin ettiğimden de asık, morali çok bozuktu. Saçları dağılmıştı biraz. Sık kirpiklerinin çevrelediği gözleri kızarmıştı. Onu ilk kez böyle görüyordum. Hayatına dair ters giden bir şeyler vardı belki de. Bir suçlu için bu kadar üzülmesi normal gelmiyordu bana. Hışımla ayağa kalkıp kapıyı açtı ve tekrar dışarı çıkmamı söyledi. Bu gün konuşmalıydım onunla.

"Numune, çık dedim. Bir daha da kapıyı çalmadan gelme. Hatta bir daha hiç gelme!"

"Bir şey konuşmak istiyorum ve siz bir suçlu öldü diye işinizi aksatıyorsunuz." Onun sinirli tavrına karşın ben de pek sakin kalamamıştım yine. Söylediğimle kapıyı çarpıp üstüme doğru yürümeye başladı. Gelişi ve bakışı biraz ürkütse de duruşumu bozmamaya gayretliydim. En fazla tutup kolumdan dışarıya atardı. Aslında en fazlası için temennim buydu.

"Hiçbir şey bilmeden öylece konuşuyorsun Numune!" Ellerini masaya vurup bağırdığında yerimde sıçradım ama konuşmasını bölmeye niyetim yoktu. "İnsanların hayatları yazdığın bir paragraf yazıdan ibaret değil, anladın mı beni? Bu adam yüzünden insanlar öldü, masum insanlar öldü ve o cezasını bile çekmeden öldürüldü. Şu koltuk benim için işten daha fazlası ama sen bunu anlayamazsın. Şu koltukta oturduğum sürece bir katilin tek kurşunla öldürülmesi bana hep ağır gelecek! Arkadaşım sakat kaldı onun yüzünden. Beş kuruş para için gencecik hayatlar mahvoldu." Sesi yavaş yavaş eski tonuna döndüğünde gözlerinin dolduğunu fark ettim. Bu adamın çok daha farklı bir geçmişi olduğunu biliyordum, Nigar komiserin de neden bu kadar fazla tepki verdiğini anlamıştım. İnsan yakınlarına zarar veren birine çok daha fazla öfke duyardı hep.

İşin içinden çıkamadığı, kafasının çok karmaşık olduğu belliydi. Belki de dün geceden beri bu halde burada oturuyor, düşündükçe daha da boğuluyordu. Ben sustukça kendi kendine mırıldanıyor, ellerini saçlarında gezdiriyordu. Bana söylediği tüm itham içeren cümleleri bir kenara bırakıp ayağa kalktım ve onu sandalyeye oturttum. Başarılı bir polisti, kendini öylece salmasına müsaade edemezdim. Duyguların kıskacından kurtulduğunda, böyle bir adam için duygusal buhrana girmenin ne kadar mantıksız olduğunu anlayacaktı. O adamın geçmişini de, onu öldürenleri de bulacak adalete teslim edecekti.

NUMUNE ŞAHISHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin