Yine aynı an, yeni çalışacağım yerde nefesimi tutmuş gazete binasını seyrediyorum. Bu sefer karşımda köhne bir bina yerine camlarının parlaklığı göz kamaştıran, başını kaldırıp bakmakla katların bitmediği bir bina var. Cadde üstü işlek bir yer. Kapının önünde yayın araçları dizili. Geleni gideni bol, güvenlik önlemlerinin sıkıca alındığı bir gazete. Çalışanlarına imkan açısından eksiklik hissettirmeyecek, başarı vadeden bir çalışma ortamı. Yeni mezun Numune'nin hayallerini süsleyen o görüntü.
Sırt çantamın sapını sıkıca tutup içeriye girdim. Güvenliğe Feridun beyi görmek istediğimi söyleyince güldü. İstediğim zaman görüşemezmişim. Beni ilgili kişilere aktardığında, çalışacağım ofise götürüldüm. Aydınlık bir ortamdı. Belirli aralıklarla sıra sıra dizilmiş masalar ve başlarını kaldırmadan çalışan gazeteciler vardı. Binanın bir kısmı gazetenin beraber çalıştığı televizyon kanalına aitti. Görevde yükseldikçe ekran önüne çıkma fırsatı yakalayabiliyordular.
Bana gösterdikleri masaya oturduğumda, çalışanlar yanıma gelmeye başladılar. İçlerinden birini hemen tanımıştım. Karakolda fotoğraflarımı çekip akşam haberlerde yayınlayan kişiydi. Feridun beyin bu gazeteciyle bir bağlantısı olduğunu bilmiyordum. Kısa bir tanışma faslından sonra bazı prosedürleri yapmam için önüme kağıtları koydular. Bir iki gün alışana kadar kağıtlarla ilgileneceğimi sanarak söylenenleri yaptım. Ama aradan bir hafta geçti ve masa başı memur gibi önüme kağıt getirmeye devam ettiler. Bunun böyle süreceğini anlayınca hoş geldin demek için bile yanıma gelmeyen Feridun beyi aradı gözlerim. Oturmaya gelmemiştim. Her gün İstanbul'da yeni olaylar olurken, ben gazetenin muhasebesini tutmak istemiyordum.
Elimize kalitesi yüksek bir kamera verdiklerinde heyecanlanmıştım ama bir türlü kullanmak nasip olmamıştı. Geniş ofisten sorumlu kişinin yanına gidip sorunumdan bahsedince, uyumlu olmamı ve denileni yapmamı söyledi. Hayallerim hızlıca yıkılırken ben onların altında kalıyordum. Keşke demek yasaktı biliyordum ama yaşadığım her hayal kırıklığında içimde feryatlar kopuyordu. Şimdiyse alışmak zorundaydım ve geri dönüşü yoktu hiçbir şeyin.
Dizim final yapmıştı ve onca zaman izlediğime değmeyen mutsuz bir sonla bitirmiştim izlemeyi. Çoğunlukla yorgun ve somurtkan olduğumdan yemek sonrası akşam çaylarına da katılamıyordum. Nigar'ın yanına nadiren uğrayabiliyordum. Bazen onun işi oluyordu, bazen benim. Verda Ege turuna çıkmıştı, onunla bile doğru düzgün vedalaşamamıştım. Önümde rakamlardan, harflerden oluşan koca bir yığınla akşamı ediyordum ve sayfaların sonunda çarpı sıfır oluyordu.
Nigar üniformasıyla beni ziyarete gelmişti bir keresinde. Halime gülüp masamın önündeki sandalyeye oturdu. Gülüşündeki maksadı anlayabiliyordum. Komik olan hiçbir şey yoktu. Mecburiyet vardı. "Artık bundan sonra böyle olacak" kalıbına sokulmaya çalışan bir hayatım vardı.
"İstanbul sokakları çok sessiz Numune hanım! Ziyaretimize gelen de yok." Kalemlerle oynarken imalı bir şekilde konuştuğunda bir çay bile ikram edemediğim Nigar'a baktım.
"Özledin mi beni?"
"Sen özlemedin mi? Eskiyi..." Cevap vermedim. Onunla fikir ayrılıkları yaşadığımız noktada, artık ondan daha fazla inanıyordum fikirlerine. Hayata parça olmak, tıpkı Korkut'un da yaptığı gibi parmağını kafasına dayayarak onları gövdenin üstünde saklamaktı. Özlemiştim, Suzan ablanın kahvesini, yanlış yazdığım her yazı için Korkut'un bıkkınca bana bakmasını özlemiştim.
Bir kere de Korkut geldi. Habersiz gelmişti ve aksi gibi o gün ilk kez haber yapmak için dışarıya çıkacaktım. Elinde küçük bir saksı pembe çiçeği olan kaktüsle masamın önünde durduğunda, hayatımın tüm monotonluğu içinde onu görmek kaktüste çiçek açmak gibiydi. Ne yazık ki on dakika oturup kahve bile içemeden, defalarca özür dileyerek haber yapmaya giden ekibin arasına katıldım. İstediğim elime geçtiğinde geride kalanda kalıyordu hep gözüm. Haber diye iki hafta bekleyip, habere giderken aklım arkamda kalan Korkut'taydı. Benim ona aldığım fesleğen solmuştu. Kaktüsler solar mıydı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NUMUNE ŞAHIS
Художественная прозаHer şey eski taş binaya adımını atmasıyla başladı. İşini çok seven bir gazeteci Numune Şahıs. Çalışmak için başvurduğu gazete binası ise bir ay gibi kısa bir zamanda batmak üzere. Üstelik bunu isteyen de gazete binasının sahibi. Numune, çevresindeki...